Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Acaba herkesin her şeyi söylemesi mi gerek? Bazen hâl dilini anlamak gerekmez mi? Birinin iç durumu ille de kelimelere mi dökülmeli? Bir insanın üzüntüsü, sevinci ya da öfkesi nasıl anlaşılıyorsa, acaba başka durumları da hâlinden anlaşılamaz mı?
Modern zamanlarda ise çevremizdekilerin acılarına duyarsızlaştığımız için "hâlden" de anlamaz olduk. Acılara yabancılaştık, üzüntüleri zaten görmüyoruz. Hatta başkalarının acılarından ve yaralarından besleniyoruz.
İnsanoğlunun iki önemli becerisi vardır:
Birincisi: İnsanın savaşçılığıdır ki, insanoğlu en çok bu yetisini kullanır. Savaşan insanlar hile, tuzak, bomba ve silah gücüyle düşman olarak belirlediklerini yok etmeye çalışırlar. Sonrasında da insanlığa, diğer canlılara ve doğal çevreye çok büyük zarar verip, çok büyük acılar yaşatırlar.
İkincisi: İnsanın barışçılığıdır ki, insanoğlu bu becerisini en az kullanır. Barışçı bir ortamda tüm canlılar var olur, yaşam sürerler. Barışçı insan paylaşır, başkalarına değer verir, onları anlamaya çalışıp sever ve sayar. Fakat ne yazıktır ki insanlık tarihi, barışın coşkularından çok savaşların kıyım ve acılarıyla doludur. Bunun için acısı olanları görmek, tanımak, anlamak ve onlara el verip barış içinde çoğalmak gerekir. Akşama kadar televizyonlardan, internetten acılar dökülüyor soframıza. Bir tanesi bile bizi ilgilendirmiyor. Dünyada ve ülkemizde bin türlü haksızlık olabiliyor. Birileri acı çekiyor, birileri üzülüyor. Bunların hâlinden anlamak için mutlaka acının bize mi dokunması gerek?
Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Hâlden anlamak erdem ve yüce bir insanlıktır. Hikâye edilir ya: Gözleri görmeyen bir adam gece yarısı elinde kandil dolaşıyormuş. Sormuşlar: "Işığa mı ihtiyacın var?" O da demiş ki: "Benim yok ama başkalarının beni görmesi için taşıyorum." İşte hâlinin anlaşılmasını isteyen bir adam bu. Ne zaman benmerkezci olduysak işte o zaman "hâlden anlamayı" da bıraktık. "Başkalarından bize ne" sorusuyla özetlenebilen düşüncenin ötesine geçemeyen hayat sahipleri olduk. Eğer biz iyiysek yetmeye başladı. Sormadık, ilgilenmedik bile etrafımızdakilerle.
İki tür insandan bahsederler eskiler: "Hâl ehli" ve "kāl ehli". Yani biri hâlden anlayan ve hâliyle konuşan, diğeri sadece sözünü eden. Eskiden tavsiye edilen şey, söylenmesi değil yaşanması idi. Bu zamanlar ise artık "kāl" ehli insanlarla doldu. Herkes güzel konuşuyor, güzel laflar ediyor. Ama hâlleri söyledikleriyle bir değil. Âdil olun diyen haksızlık yapıyor, âdil paylaşım diyen çalıyor, güven diyen güveni kötüye kullanıyor, eşitlik diyen bütün yakınlarını zengin ediyor, diğerlerini mağdur etmede sakınca görmüyor. Bütün bunları nasıl da güzel söyleyebiliyorlar. Ama hâlleri, bütün bu sözleri yalanlıyor. Hâlden anlamamanın bir açmaz tarafı ise, herkes söz ehli olduğu için bu sözlere kolayca inanılması. Gerçekten de hâl ehli olmaktan uzaklaşınca yaşanmamış, arkası doldurulmamış süslü "sözlere" de kolayca inanmaya başladık. Bugün ben "hâlden anlamanın" başka bir tarafına değinmek istiyorum.
Etrafınızı bir gözden geçirin. Bazıları söylemez acılarını, dertlerini. Yüzlerine bir bakın. Gülüşlerine bakın, hâllerine bir bakın. Rahmetli babamın acıları, yoklukları gizlemek için bir sözü vardı: "Ekmeğin yavan tarafını içine sarıverin" diye. Yani katık yoksa ya da azsa ekmeğinizi sarın birileri görmesin diye. Bu onurlu bir davranış. Kimselere acısını göstermemek ayrı bir erdem. Ama daha onurlusu ise onları görmek, duymak ve sezmek.
Kur'an'da isteyemeyenler için infakın emredildiği ayeti görünce ayrıca bir de istemelerine rağmen veremeyenlere işaret edilerek Hz. Peygamber uyarılınca hâlden anlamanın ne olduğu en üst perdeden vurgulanmıştır kanaatimce. Yani etrafa bakılması ve hâlden anlaşılması dinde de emredilmiştir. Heyhat ki, en çok hâlden anlamazlar bugün bu kesimde. Acılara sırt çevirmek ve güçlünün yanında olmak yeni dönemin yeni dindarlarının meziyeti oldu.
Yüce Yaratan, (Bakara suresi (2), 273) ayetinde şöyle buyuruyor:
“Sadakalar, hayatlarını Allah yoluna vakfedip gelir temini için fırsat bulamayanlara verilmelidir. Onlar dilenmedikleri için, onları tanımayanlar dilenmediklerine bakarak zengin olduklarını zannederler. Sen ise onları simalarından tanırsın; onlar, yüzsüzlük ederek insanlardan ısrarla bir şey istemezler.”
Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Yeni okuduklarımdan bir hikâye anlatayım: Adam eşiyle kış günü evinde otururken sokaktan bir satıcı geçer. Adam der ki: "Gidip birkaç şey alayım bu adamdan." Eşi hemen karşı çıkar: "İyi de bizim bir ihtiyacımız yok ki bu vakitte onun sattığına, evimizde var zaten." Kocanın cevabı çok güzeldir: "O satıcının ihtiyacı var. Bak bu kış, bu soğukta, bu gece yarısı üçüncü kez geçiyor bu sokaktan. İhtiyacı olmasaydı geçmezdi." Hâlden anlamak bu olsa gerektir.
Hâlden anlamak, görünümlerine bakmak kadar içlerine de bakmayı gerektirir. Gözlerinin içine, seslerine, duruşlarına, kelimelerine. Zira içte ne varsa yüze yansıyan da odur. Karşınızdakilerin, etrafınızdakilerin hâllerine de bakın. Dertlerini paylaşamıyorsanız bile en azından anlayın. Ayrıca hâlden anlarsanız kolayca sözlere inanıp kandırılmaktan kurtulursunuz.
Acılara uzak durarak, insanlardan tecrit ederek yaşamayın. Kendinize ipek böceği gibi kozalar örmeyin. Hâllerini anlayın. Onlarla hemhâl olamasanız bile hâl insanı olun.
Bir de "hemhâl olmak" var ki... O, hâlden anlayıp karşısındakinin derdiyle dertlenilmesi anlamına gelir. Onun için ise daha kırk fırın ekmek yememiz gerek.
Zor bir şey istiyorum biliyorum. Ama insan olmak zaten zor zanaat değil mi?
SAYGILARIMLA, VESSELAM.
İmdat Yayla
Adaletin Kılıcı, Yöneticinin Baş Tacı Olmalı
Dr. Cemil Paslı
Evde Oturan Erken Ölür
Ahmet Turan (Gazeteci-Yazar)
Acı Hayat
Hasan Yayla
Milli Mücadele'de Konya ve Atatürk
Özkan Buyrucu
Cumhuriyetin Sanayi Hamlesi ve Atatürk
Erol Sunat
Hazandı, Hüzündü, Dündü, Bugündü
Ömer Kacar (Eğitim Gücü Sen İlçe Temsilcisi)
Eğitimde Kuralın ve Vicdanın Krizi
Gülay Çetkin (Eğitim Gücü Sen. Denizli Temsilcisi)
Eğitimde Yeni Yönetim Şekli; İdare Edemeyeni İdare Et
Beyza Bandırma Kelek (Eğitim Koçu)
Balkanlar’da Kalan Türk’ün Ahı
İlayda Mangal (Psikolojik Danışman)
Konya’nın ilk Türkiye’nin ikinci Rehberlik ve Psikolojik Danışma Merkezi olan KUZEY YILDIZI’NDA Biz Ne Yapıyoruz?