Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Kardeşlerim, Canlar
Bu günkü yazıma Meşhur bir ata sözü ile başlamak istedim ; "makam ve mevki insanı değiştirmez sadece yüzündeki maskeyi düşürür."
Yalancı dediğimiz ve misafir olduğumuz bu dünyada insanoğlunun imtihanı bitmez . Kimi sağlıkla ,kimisi malla, kimisi parayla, kimisi makamla, kimisi de şanla şöhretle imtihandadır. Ama dünya denilen değirmenin içinde kaybolup giderse ve geldiği makamı kendi hakkı, her başarıyı kendinden menkul zannederse, işte o zaman sıkıntı başlar.
O koltuğa oturunca vay canına, ben neymişim, ben varsam her şey var, yoksa yandı gülüm keten helva, havasına girip, kendisini Kaf dağında görürse, hem kendini harcar, hem de bulunduğu makamı lüzumsuz işgal etmiş olur.
Sevgili Dostlarım
Tüm kapıları hangi özellik açar Bilir misiniz ? Ehli insaf olan tüm insanların ve her bireyin evet diyeceği tek kelime, Elbette, "Güzel Ahlak" tüm kapıları açar. Çünkü Ahlak, tüm insanlığın ortak malıdır.
Ama hangi ahlak?
Adalet ile donatılmış bir vicdan sahibi insan. Yetimin, öksüzün malına el uzatmayan, devletin ve milletin malına asla helal getirmeyen, bir yapıya sahip ahlaklı insan. İnsanlığa hizmet etmenin, Hakka hizmet olduğu bilincinde olan, Yeryüzünde, tüm mazlum ve mağdurları dert edinen, Her verdiği sözü, namus sözü addeden, Kendisine verilen, her görev hakkıyla yerine getiren. Her yaptığını, önce vicdanına, sonra da herkese hesap veren, Asla ahireti unutmayan ve her yaptığının bir hesabı olduğunu ve hesabını vereceği duygusuna sahip, özelliklerde ki ahlak. Bu özellikleri taşıyan bir ahlaklı insandan bahsediyoruz.
Yoksa, hasbel kader makama oturup tüm filim ve fırıldaklara sahip insan da kendisini ahlaklı olduğunu iddia eder. Devletin malı deniz, yemeyen keriz, düsturu ile hareket edip kurumu soyan, Kendisine engel olmak isteyen ahlaklı, insanlara her türlü iftirayı atan, Sözlerinde, doğru ancak fiiliyatta ise kaypak olan, Adeta parayı "ilah” edinen İnsanların da bir ahlakı var. Ama, tek kelime ile bozuk, kokuşmuş bir ahlak.
Ey makam sahibi zatıali
Kendini yükseklerde, ulaşılmaz, vazgeçilmez görüp kibirlenme sakın!
Rüzgâr bu şiddeti belli olmaz. Denizde dalga hiç eksik olmaz. Bugün yükselirken üzeri fosforlu kalemle süslenen adın, yarın tükenmez kalemle çizilir birden düşersin. Bizim töremizde ve Yediden yetmişe herkes iyi bilir ki ister dünyevi olsun ister manevi olsun her türlü makama destursuz girilmez.
Destur istedik diye( bu günkü adi ile randevu) , Afra, tafra burnundan kıl aldırmaz havalarına girme sakın. Ne olursan ol, kim olursan ol,hangi makama oturusan otur alçak gönüllü ol. Gelip geçici makamlar uğruna olduğundan farklı görünmek için bu kadar kasma kendini.
Makamlar hoştur elbette coşku verir insana, Olduğun gibi kalmak en büyük erdemliktir yakışır insan olana, Önemli olan olduğun gibi görünüp kendin olmaktır.
Unutma yükselirken yanında olanları düşerken ne sağında ne solun da nede arkanda görürsün. Düşenler oldukça tecrübelidir bu konuda oyuncular değişse de oyunun gerçek kuralı budur.
Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Kardeşlerim, Canlar
Her makam sahibi kişinin İnsanlığı ile kişiliği ile, ahlak ile,hoşgörüsü ile ve erdemliği ile anılmak herkese nasip olmaz. Kefenin bile cebi yokken bu kasılma, bu kibir, ulaşılmaz, vazgeçilmez, ben olmazsam olmaz havaları neden?
Necip Fazıl üstadın dediği gibi ;“Bazı insanlar alçak gönüllüdür. Bazıları ise, alçak olmaya gönüllüdür” Bizde diyelim ki; alçak gönüllü olanlar bize yakın ne olsun makam delileri ve sonradan görmeler bizden uzak olsun.
Hangi Makam ve meslek olursa olsun kendini Kaf dağında gören aslında ezik olanlar bozuk psikolojilerini egolarını ön plana çıkarıp maskelemeye çalışsalar da çok yazık onu da başaramıyorlar. Makam, mevki, mal, mülk, şan, şöhret her şey bir yana alçak gönüllü olabilmek insanlar için güzel güzel olduğu kadarda zor bir meziyettir.
Hz. Mevlana Şöyle der: ‘’ Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Kibri bırak, alçakgönüllü ol’’
Son söz olarak Para ile huzur arayan, çalışan, makam sahipleri herkes ve toplum huzursuz olur.
SAYGILARIMLA VESSELAM