Sevgili Arkadaşlarım Kıymetli Dostlarım Canlar
Mevlâna deyince aklımıza gelen ilk kavram şüphesiz ki hoşgörüdür. Mevlâna’nın engin hoşgörüsü değişik kesimlerce suiistimal edilmiştir. Bu yüzden onun inancını ve imanını sorgulayanlar bile çıkmıştır. Oysa o ‘Ne olursan ol, yine gel!’ derken kişinin geçmişinin onun elini kolunu bağlamayacağını ifade etmektedir. Allah'ın, son nefese kadar açık tuttuğu tövbe kapısını hatırlatmaktadır. Fakat kişi İslâm'a gelince değişmek zorundadır. Zira bir kalpte tevhitle teslis bir arada olamaz. Mevlâna ‘gel’ derken ‘geçmişteki hatalarını tövbe silgisiyle sil de gel, anadan doğmuşçasına saf bir hâlde gel’ demek istiyor
Mevlâna’yı hakkıyla ve lâyıkıyla anlamak biraz da nasip işidir. İdrakinizin genişliği nispetinde anlayabilirsiniz onu. O her gönülde farklı genişlikte yer alır. Mühim olan gönlün genişliğidir. O, kendi nefsini Allah’ın kudret kabında eritmiştir. O, sevginin gönüllü bayraktarlığını yapmıştır. O bayrak hiçbir zaman gönül gönderlerinden düşmemiştir. Mevlâna’nın düşüncelerini esas alan Mevlevilikte sevgi ve hoşgörü esastır. Onun söz incileri her asırda kıymetini muhafaza etmiştir. O hep gönül diliyle konuşmuştur. Onun içindir ki etrafında pervane olanların sayısı her geçen gün artmıştır. Ona göre bütün yaratılanlar Allah’ın tecellileridir. İnsan çok büyük bir vazife yüklenmiştir. O, Allah’ın dünyadaki halifesidir. Dağların bile almak istemediği büyük bir sorumluluğu omuzlarına almıştır.
Kıymetli Dostlarım Canlar
Mevlâna’nın düşünceleri yerel değil evrenseldir. Çünkü o, ilhamını Kur’an’dan almıştır. Bazı kesimler onu farklı gösterme gayreti içerisinde olsa da o, Kur’an’ın yolundan gitmiş, Rasûlullah’ı rehber edinmiş, Allah’ın rızasını her şeyden çok gözetmiştir. Keser misali, her şeyi kendilerine yontan Batılılar yıllardan beri hümanizm etrafında farklı bir Mevlâna tipi oluşturma gayreti içerisindedirler. Oysa o, aşağıdaki beytinde dünya görüşüne dair çok açık konuşmakta, fikrî çizgisini şüphelere mahal vermeyecek şekilde açıkça belirtmektedir. “Men bende-i Kur’ânem eğer can dârem,/Men hâk-i reh-i Muhammed Muhtârem/Ben Kur’ân’ın kölesiyim, canım dara girse de (idam sehpası) ben Muhammed yolunun toprağıyım, tozuyum.” Bunlar Mevlâna’nın dünya görüşünün dayanağını açıkça göstermektedir. O ölmeden ölmeyi (yani nefsini öldürmeyi) başarmış bir Hakk dostudur.
Mevlâna Celâleddin Rûmî,’nin altı ciltlik Mesnevi’si adeta eşsiz bir söz deryasıdır. Bu deryadan herkese bir katre düşer muhakkak. Fakat kovanızın büyüklüğü ne kadarsa o kadar su alabilirsiniz bu uçsuz bucaksız deryadan. Hayatını “Hamdım, piştim, yandım.” diye özetleyen bu Allah dostu, evrensel değerlerimiz arasındaki yerini çoktan almıştır. Dünya, sevgi ve hoşgörünün abidesini gönüllere diken Mevlâna’yı bağrına basmıştır. Mevlâna'nın sözleri mana derinliği bakımından eşsiz sözlerdir. Bunlardan birkaçını sizlerle paylaşmak isterim:
"Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.",
"Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.",
"Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim/Bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim.",
"Hayat bir nefestir, aldığın kadar... Hayat bir kafestir, kaldığın kadar... Hayat bir hevestir, daldığın kadar...",
"Kimle gezdiğinize, kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.",
"Köpeklerin kardeşliği, aralarına kemik atana kadardır.",
"Kalp denizdir, dil de kıyı. Denizde ne varsa kıyıya o vurur.",
"Aşk; sandığın kadar değil, yandığın kadardır.",
"Sütten çıkınca bütün kaşıklar aktır. Önemli olan, içinden çıktığın sütü ak bırakmaktır.",
"Geveze birine sır söylemek, kırık testiye su koymaya benzer."
Sevgili Arkadaşlarım Kıymetli Dostlarım Canlar
Allah Aşkını Yüreğinin Merkezine Yerleştiren Mevlâna sevgi ve hoşgörü anahtarının bütün kapıları açabileceğine yürekten inanmıştır. Bunun canlı örneklerini bizzat yaşayarak müşahede etmiştir. Bununla ilgili olarak söylediği şu güzel sözler sevgi tılsımının gücünü ortaya koymaktadır:
“Sevgiden acılıklar tatlılaşır. Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu, bulanık sular, arı duru bir hâle gelir, sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü dirilir, sevgiden padişahlar kul olur.”
Mevlâna, ölüm vaktine ‘şeb-i arus/düğün gecesi’ demiştir. O, kabri temsili bir mekân olarak kabul etmiştir. Onun içindir ki “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” diyerek ölümsüzlüğün imanlı gönüllere girerek sağlanabileceği hakikatini teslim etmiştir.
Gönül adamları ölümden korkmazlar. Çünkü onlara göre gerçek anlamda ölüm yoktur. Bizim "ölüm" dediğimiz, gurbetten aslî vatana göçüştür. Yani bir çeşit hicrettir. Mevlâna da bu anlayıştan yola çıkarak ölümü bir vuslat olarak görmüştür. Onu kulun, Allah’ına ulaştığı sevimli bir an (vuslat) olarak nitelendirmiştir.
Mevlana Türbesi her yıl binlerce yerli ve yabancı ziyaretçinin uğrak yeridir. Yerli ve yabancı Mevlana hayranları rutin ziyaretler dışında her yıl 17 Aralık’ta “ vuslat gecesi” Şeb-i Arus törenlerine ve 07-17 Aralık Mevlana haftası etkinliklerine katılarak Mevlana’yı coşku ile anarlar.
Dünyaya sevgi ve hoşgörü penceresinden bakan Mevlâna, aşksız yaşamanın aşsız yaşamaktan daha beter olduğuna inanıyordu. Onun en büyük aşkı Yaratan’ına olan sevgi ve muhabbetiydi. Kendisini ölümünün 751. yılında rahmet ve minnetle anıyorum.
SAYGILARIMLA VESSELAM