Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar
Yaratılış özelliği ile insan, güzelliği seven bir varlıktır. İnsanın ilgisini çeken ve hoşuna giden hususlardan biri de güzel sözlerdir. Elbette sözlerin en güzeli Allah’ın sözüdür. Peygamber (SAV) “Haberiniz olsun ki sözlerin en güzeli Allah’ın kitabıdır, yolların en güzeli de Muhammed’in (SAV) yoludur.” buyurmuştur. İnsan güzelliğe meftun olduğu için, yüzeysel güzelliği görünce, içyüzünü ve gerçeğini düşünmez ve ona hayran olur. Bu nedenle süslü, dışardan güzel görünen ama içi çirkin, gerçekte kötü olan şeylerde aldanır. Allah Teâlâ kimin daha güzel ameller yapacağını sınamak amacıyla ölümü ve hayatı yaratmıştır. Bu imtihanın bir gereği olarak insanoğlu dünya hayatında değişik şekillerde denenir. Başarılı olmak ve ahiret hayatını kazanmak için sürekli mücadele şarttır. Bu mücadelede insanı aldatmak isteyen “şeytanî sesin” gücü sınırlı, hile ve tuzakları zayıftır. Onun hiçbir yaptırım gücü yoktur; bütün mahareti ilginç önerilerde bulunarak kendi sapkın yoluna çağırmaktan ibarettir. Ona uyup uymamak kişinin kendi elindedir. Şeytanın salih kullara etkisi söz konusu değildir. Dolayısıyla insanoğlu, kendi yapıp ettiği kötülükler nedeniyle şeytanı suçlayamaz, onu günah keçisi ilan edemez zira böyle bir tutum gerçekçi ve inandırıcı olamaz. Çünkü şu âyet gayet açıktır: Ve her şey olup bittikten hüküm yerine geldikten sonra şeytan: “Gerçek şu ki, Allah size gerçekleşmesi kaçınılmaz bir söz vermişti, Bense (her fırsatta) size birtakım sözler verdim ama sizi hep yüzüstü bıraktım. Yine de benim sizin üzerinizde gerçekte bir nüfuzum yoktu. Sizi sadece çağırıyordum, siz de bu çağrıya icabet ediyordunuz. Bunun içindir ki, beni suçlamayın, yalnızca kendinizi suçlayın. Ne ben sizin imdadınıza yetişecek durumdayım ne de siz benim imdadıma yetişebilecek kimselersiniz…”
Kıymetli Dostlarım, Canlar,
İnsanın nefsi gerçekte çirkin hatta zararlı olan şeylere sırf kabuğunun süsü ve dış görünüşündeki güzelliğinden ötürü onu güzel zannedebilir. İnsanın böyle bir zaafı vardır. Duyguların peşinden gittiği bu zaaftan ancak akıllıca düşünerek kurtulabilir. Akıl ve iman ikilisinde, dış güzelliğe aldanmadan gerçeği bulabilme bakışına “basiret” demekteyiz. Bütün yüzeysel süs ve güzellikler başkasının beğenisi içindir. İnsanların söz konusu bu beğeniyi kazanma çabasında muhtemel iki amaç vardır: Birincisi: görünmeyen iç güzelliği dış süslemelerle hissettirmek ve gerçek güzelliğin farkına vardırmak. Bunun da iyi ve kötü olmak üzere iki türü vardır. İyi olanı, bunu yapan kişinin kendi çıkarı için değil, diğer insanların yararına olarak onların gerçek iç güzelliği fark etmelerini sağlamak. Kötü olanı da insanlık için değil, kendi için bir çıkar elde etmektir. İkincisi ise: Bazı emarelerle fark edilmesi mümkün olan içteki çirkinliği dış süslemelerle gizlemek, fark edilmemesini sağlamaktır. İşte bu, aldatmaktan başka bir şey değildir. Maddi veya manevi kişisel bir çıkar elde etmeye yönelik tüm süslemeler aldatıcı hünerleridir… Önemli olan insanın kendini Allah’a beğendirmesidir ki buna “Rızayı İlahî” denir. Bu çabanın da süs ve gösterişe ihtiyacı yoktur.
Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
İnsan karşınıza geçip sizleri süslü sözler ile övüyorsa bilin ki sizi kandırabilmek adına yapılan aldatıcı övmelerdir. Unutulmamalıdır ki dost kişiyi arkasında över, yüze karşı yapılan övme mutlaka aldatıcı, kötü bir niyet taşımaktadır. Onun içindir ki Peygamber (SAV) “Yüze karşı övenlerle karşılaştığınız zaman yüzlerine toprak saçınız” buyurmuştur. “övücünün yüzüne toprak saçın...” sözü, bu kimsenin davranışına rıza göstermeyin, ondan hoşnut olmadığınızı ona hissettirin, anlamını taşır. Günümüzde övücü, süslü sözlere aldanmayan insanlar ne yazık ki azınlıktadır. Çünkü övülmek, her nefsin hoşuna gider, onu okşar. Hatta insanlar çoğu işleri övülmek için yaparlar. Bir insana karşı en samimi ve gerçekçi övgü, arkasından yapılan övgüdür. Yüze karşı yapılan hiçbir övgüde samimiyet yoktur. Ya çıkar amaçlı bir riyakarlık, ya da olası zararından korunmaya yönelik bir takiyyedir, yahut planladığı zararı fark edip tedbir almasını engellemek amaçlı dost görünme çabasıdır. Bu üç ihtimalden başkası değildir. Tarihte bu her üç tarz övgü hareketleriyle ilgili örnekler çoktur. Nice yöneticiler, hatta hükümdarlar kendilerine yapılan övgülere, süslü sözlere aldanıp dost zannettiklerinin tuzağına düşmüşlerdir. Roma imparatoru Sezar’a suikast düzenleyenler arasında çok sevdiği ve değer verdiği Brütüs de bulunuyordu. O zamana kadar düşmanlığını gizleyen Brütüs’ü elinde hançerle gören Sezar büyük bir şaşkınlık içinde “Sen de mi Brütüs?” deyivermiş ve bu onun son sözü olmuştur. Ondan sonra bu söz, dost görünenlerin ihanetini ifade etmek için kullanılan bir deyim haline gelmiştir. Bu nedenle şu söz çok değerli gerçekten süslü bir sözdür: “Samimi övgü gıyabidir, yüze karşı övgü şeytanidir.”
SAYGILARIMLA VESSELAM