Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Adaletin olmadığı yerde ahlak yoktur. Ahlak ve vicdan ortadan kalktığı zaman ortaya adaletsizliklerle dolu bir sosyal, siyasal ve idari yapı çıkmaktadır. Birinin yokluğu, kaçınılmaz olarak diğerinin yokluğuna sonuç vermektedir. Ahlak ve adalet; bilgiden, akıldan, barıştan, özgürlükten ve çoğulculuktan beslenen insani değerlerdir.
Adalet ve ahlak, kişilerin ortaya koyduğu keyfi kurallara dayanmamaktadır. Adalet ve ahlak, İslami kuralları esas almaktadır. Yüce Allah, Nisa suresi 58’inci ayetinde şöyle emrediyor ; ‘’Size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor. Böylece Allah size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah her şeyi hakkiyle işiten, kemâliyle görendir.’’
Adalet, hukuk kurallarına uygun olarak işlemeli, insanların özgür ve eşit olduğunu esas almalı ve bir insanın bir diğer insana hiçbir şekilde zarar verme hakkının olmadığını benimsemelidir. Ahlak ve fazilet, adalet sayesinde siyasal ve hukuksal olgular haline gelmişlerdir. Adalet, insan haklarının korunması için vardır. İnsan haklarından soyutlanmış bir adalet ve hukuk uygulaması, keyfilik ve despotizm anlamına gelmektedir. Adalet ve ahlakta ölçü, insan onuru ve insan haklarıdır.
‘’Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adâletle şâhitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz öfke, sakın sizi adaletsiz davranmaya sevk etmesin! Adaletli olun; takvaya en uygunu, en yakışanı budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır. (Maide suresi, 8)
Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Ahlaklı ve adil olmak için insanın iç dünyasında canlı, yaratıcı ve yapıcı bir vicdana sahip olması lazımdır. İnsan vicdan denilen iç dünyasında kendisiyle, insanlarla barışık olmayı başarmalı, ahlaklı bir insan olarak yaşama çabasında olmalı, vicdanındaki iyiliği ve ahlaklılığı dış dünyada pratiğe dönüştürmelidir. Ahlak ve adalet, insanın iç ve dış dünyasının birlikte barışa, hukuka, özgürlüğe, eşitliğe kavuşması demektir. Menfaat, güç ve çıkar merkezli bir siyaset, bir insan davranışının ahlaklı veya adil olup olmadığına karar veremez. Adalet, iş başında olan ahlaktır. Bütün ahlaki erdemler ve özellikler adalet şeklinde ete kemiğe bürünmektedir. Kaliteli bir hukuk sistemi, ancak kaliteli bir ahlak anlayışının ürünü olabilir. En kötü yasalar ve en kötü yasal pratikler, ahlakın ve vicdanın köreldiği ve yozlaştığı toplumlarda görülmektedir. Ahlak ve vicdan açısından yoz toplumların yasal uygulamaları, evrensel hukuk literatüründe referans alınmamakta ve onlara hiçbir değer atfedilmemektedir. Ahlaksız ve vicdansız nitelikteki yasal uygulamalar, hukuk açısından bir hiç muamelesi görmektedir.
Maide suresi 42’inci ayetinde şöyle der Yüce Allah (C.C); ‘’ Onlar, yalan ve iftirayı dinlemeye pek meraklı, haram yemeye çok düşkündürler. Şayet bir dâva için sana başvururlarsa, istersen aralarında hüküm ver, istersen onları kendi hallerine bırak. Müracaatlarını geri çevirdiğin takdirde sana hiçbir zarar veremezler. Ama hüküm verecek olursan, aralarında adâletle hükmet. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.’’
Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Bir toplum için en önemli sorun, adaletin yokluğudur. Adaletin olmadığı toplumlarda, ekonomik, sosyal ve siyasal krizler ardı ardına çıkmaktadır. Hiçbir güç, otorite, grup veya kişi, adaletten daha önemli değildir. Hiçbir güç veya kişi, adaletin üstünde bir yere kendilerini konumlandıramazlar.
Okuduğum kitapta şöyle diyordu; ‘’Eski zamanlarda biri öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp o kişinin ölümü herkese duyurulurmuş. Bir asil öldüğünde kilise çanı iki defa çalınır, kral öldüğünde ise dört kez çalınırmış. Herkesin ölümde eşit olduğu anda bile kilise çanları, farklı sınıflara mensup kişilerin ölümlerini eşitsiz bir şekilde duyururmuş. Herkesin hak aramak için başvurduğu mahkeme, bir gün bir vatandaşı haksız yere mahkûm etmiş. Bu haksız mahkeme kararı üzerine kilise çanı, o gün tam beş kez çalmış. Halk panik içinde kilise papazına koşmuş ve ona “kraldan daha önemli kim var ki kilise çanları beş kez çalıyor?” diye sormuşlar. Kilise papazı, bu soruya şu tarihi cevabı vermiştir: “Kraldan daha önemli bir şey var. ADALET ÖLDÜ.” Adaletin her şeyden ve herkesten daha önemli ve yüce olduğuna dair bilinç ve farkındalık düzeyine ulaşmak ahlaki ve vicdani sorumluluktur. Adaleti herkesten ve her şeyden önemli ve öncelikli görmedikçe, hiçbir şeyin normalleşmeyeceğini unutmamak lazımdır.
Atalarımız “yanlış hayat, doğru yaşanmaz” demektedir. Adaletsiz hayat, ahlaklı yaşanmaz diyebiliriz. Adalet ve ahlak, birlikte birbirini beslemekte ve birbirini güçlendirmektedirler. Ahlaka dayanmayan hukuk, hukuk olmaktan çıktığı gibi, insanı ve doğayı inkâr eden bir çürümüşlük durumundan başka bir şey değildir.
Son bir ayetle yazımızı noktalayalım…
Ey iman edenler! Kendinizin, ana-babanızın ve yakın akrabanızın aleyhinde bile olsa, Allah için doğru dürüst şâhitlik yaparak, adâleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun! Hakkında şâhitlik yaptığınız kimse zengin de olsa fakir de olsa böyle davranın. Çünkü Allah, ikisine de sizden daha yakındır, hâllerini daha iyi bilir. Şu hâlde, sakın âdil davranmaktan yüz çevirip nefsin arzularına uymayın. Eğer dilinizi eğip büker, gerçeği olduğu gibi söylemekten çekinir veya büsbütün ondan yüz çevirirseniz, başınıza geleceği siz düşünün! Zira Allah, yaptığınız her şeyden hakkıyla haberdardır. (Nisa suresi, 135)
SAYGILARIMLA VESSELAM!