Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Türk toplumu olarak bizim kendimize özgü bir anlayış ve yaşam tarzımız vardır. Yaşadığımız bölgede insanlarımız eski ile yeniyi, geleneksel ile çağdaşlığı yan yana, iç içe barındırmaktadır. Giyim tarzımızdan, beslenmeye kadar uzanan çok geniş bir alanda geçerliliğini koruyan bu karakteristik yapı, insan ilişkilerimizi, düşünce ve davranışlarımızı yönlendiren kültür değerlerimiz için de aynı ölçüdedir.
Konya’da Şeker ailesi dediğimizde, Şeker Fabrikasında çalışan insanların umutlu bakışı, ruhsal ve bedensel sağlıklı oluşu, uyumlu iletişim kurması ile tanınmaktaydı. Bu yapı, bir zamanlar birileri tarafından yok edilmeye çalışılsa da son yıllarda kendilerine verilen değeri gördükten sonra çalışan insanlar tarafından kurumun kalkınmasına da hız vererek kendisine değer verenlere güç kattılar.
Sevgili Arkadaşlarım,
İnsan ilişkileri, düşünce ve duyguların gözlerdeki olumlu enerjinin sevgisinin ya da olumsuz enerjinin sevgisizliğinin süzgecinden geçerek başlar. Sonra da sıra dilimizi kullanmamıza gelir. İşin sırrı da, çok bilinen, kullanılan “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” deyişinde gizlidir. Dilin gücü, kelimelerin enerjisi düşmanı dost, hastayı iyi, mutsuzu mutlu eder. Büyüklerimiz “Bir ülkeyi yönetmek için çağrılsanız, ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sormuşlar. “Hiç kuşku yok ki, dili gözden geçirerek işe başlardım,” demiş.
Bunun en büyük örneği hemşerimiz, dostumuz ve kardeşimiz yapmış olduğu çalışmalar ve tatlı dili ile Ankara’nın da gündeminde olan Tarım Kredi Yönetim ve İcra Kurulu Üyesi Yılmaz Bademli Bey’dir.
Yüce yaradan dili konuşmak, anlaşmak, düşünce ve kültür oluşturmak için insanoğluna bahşetmiştir. Eğer insanoğlunun dili, kusurlu olursa ne kadar yetenekli ne kadar beceri sahibi olursa olsun bu saydıklarımın tümü kusurlu olur. Yerine göre dil, kılıçtan keskindir. Kötü niyetle kullanıldığında, karşısındakinin psikolojisini darmadağın eder. İyi niyetle ise, ruha bir zenginlik katmak, neşe ve huzur için bire birdir. Aslında her insan başkaları tarafından övülmek, beğenilmek ister. Başkaları tarafından beğenilmek kendine olan inanç ve güveni artırır.
Kıymetli Dostlarım, Canlar
Bir rivayete göre; Zamanın birinde, dört bilge dost buluşmuşlar ve "Susmanın erdemi" üzerine derin bir sohbete dalmışlar. İçlerinden biri, "Konuşmadığıma değil, konuştuğuma pişman olurum. Kimi zaman düşünmeden konuşurum, pişman olduğumda ise dilim beni dilim dilim eder," demiş. Bir diğeri, "Söylemediğim sözün efendisi, söylediğim sözün esiriyim," diyerek karşılık vermiş. Üçüncüsü, "Konuşanlara şaşarım ki, söylediklerinin çoğu aleyhine tanık olur. Ağızlarından çıkan sözler, sahibini yaralar," sözleriyle farklı bir yorum getirmiş konuya. Sonuncusu ise, "konuşmayı kabul etmemek, söylediğimi reddetmekten daha kolaydır," diyerek katılmış diğer üçüne.
Gerçekten, yerinde ve zamanında susmasını bilmek, kişiyi konuşmanın tuzaklarına düşmekten kurtarır. Sessizlikte esenlik vardır. Susan aklını başına alır, daha derin ve dingin düşünür. Kendini daha iyi denetleyebilir. İnsan ilişkilerini, yaşam sorunlarını, planlarını olumlu ve doğru çözmek, gerçekleştirmek yolunda kararlarını daha gerçekçi alabilir. Doğru kararlar alma olasılığı her zamankinden fazladır. Düşüncelerimizi konuştuğumuzda, ağızdan çıkan kelimeler kimi zaman başkalarına ya da ortama sadece zarar verir. Bu da zaman kaybıdır.
Hz. Muhammed, "Susan kurtulur," diyerek konuşmanın tehlikelerine dikkat çekmiştir. Konuşan insan gösterişe kaçmadan, ego zıplamaları yaşamadan, konuşmanın şehvetine kapılmadan yararlı bilgiler ve haberler, manevi güç ve haz yaşatan gerçekler söylediği sürece dinleyenlerine artı değerler sunmuş olur. Böyle biri de, her daim aranan bir konuşmacı konumundadır.
Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Övülmek, en önemli motivasyon ve teşvik kaynağıdır. Bir insana değer vermek, özen göstermek, ona kıymetli olduğunu hissettirmek bir kültürdür, görgüdür ve eğitimdir. Ve bu eğitimi insan ancak kendi kendine edinebilir, okulu yoktur. Yolu ise insan olmaktan geçer.
Nasıl ki eli bol, vermeyi seven insanlar herkes tarafından takdir edilir, sevilir ve saygı görürse. İşte, toplumumuzun eksikliğini duyduğu insan modeli hem eli hem dili cömert insan olgusudur. “Merhaba dostum. Nasılsın? Seni gördüm ya, iyi bir gün geçireceğim demektir,” sözleriyle selamladığımız kişi sevdiğimiz ve iyi ilişkiler kurduğumuz kişidir. İnsanlar arasındaki iletişimde temel iki yol vardır. Yaşamımızı zenginleştiren uyum yolu ya da yaşamımızı fakirleştiren uyumsuz yol. Dengeli davranan, düşünce ve duygularını denetleyen, dilini övgü, sevgi, uyum yolunda kullanan, empati yapabilen, insanları yargılamadan dost olabilen, başkalarının gözlerine sevgi ile bakabilen, her insanın övülecek özelliğini dile getirebilen, gönül almayı bilen, ben-bana-benim-benimki gibi sözcüklerini lügatinden çıkarıp biz-bizim gibi kelimeleri sık sık kullanabilen kişiler, topumun manevi ve sosyal gücünü, mutluluk düzeyini yukarıya taşırlar. Bunlar toplumun yapı taşlarıdır.
Bu tespitlerim uyum yoluna bir davetiyedir. Bir çağrıdır. Karşımızdaki kişinin beklentilerine cevap verebildiğimiz oranda, onun bize ters gelen özelliklerine hoşgörü, sevgi ve anlayış ile bakabildiğimiz ölçüde uyum sağlarız.
Dilerim ki, kişisel ilişkilerde sürtüşmeyi en aza indiren, kavgaya dönüşmeden sorunları çözebilen, acı yerine mutluluğu, kin ve nefret yerine sevgi ve hoşgörüyü yeğleyebilen bizim camianın insanları daha fazla gün yitirmeden yeniden bir araya gelerek hoş görüyü benimseyerek Hz Mevlana’nın dediği gibi;
‘’Yarın yaparım deme! Bugün de dünün yarınıydı. Ne yapabildin? Sabret ki her şey hissettiğin kadar derin ve sonsuz olsun. Sabret ki her şey gönlünce olsun.’’
SAYGILARIMLA VESSELAM