Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Ben bu başlığı atmamın belki birilerine iyi yanı dokunur belki kötü yanı. Çünkü dünyada her şey birbiriyle bağlantılıdır konu bu değil. İnsanlar kavramlara olaylara iyi veya kötü gözle bakarlar. İnsan doğasıdır objektif olmayı kolay kolay beceremez. Bu kavramların temel ilkeleri nedir? Bu aslında basit gibi görünen saçmalığı da içinde barındıran ama gerçek olan bir sorudur bence. Bazı insanlara göre iyilik ve kötülük bellidir. Ama çeşit çeşit insanların var olduğu dünyada yaşıyoruz hepsini araştırmak ve ona göre davranmak ömür alır. Bence iyilik ve kötülük tamamen bireyseldir. Bir olayın bazı kişilerin işine gelirse iyi olur işine gelmezse kötü olur bu kardeşinde olsa değişmez. Yani iyilik ve kötülük bir şey ifade etmez tamamen olay bireysel olmuştur.
Her gün dilimizden düşürmediğimiz iyilik ve kötülük olan bu iki sözcüğün derin manaları ve gerekleri hakkında hiç yeteri kadar düşündük mü acaba? Ben de dâhil olmak üzere pek çok düşündüğümüzü direkt söyleyemeyiz herhalde?
İyilik ve kötülüğün, sözcük anlamlarını bir açıklayalım:
'İyilik' demek; "Karşılık beklenilmeden yapılan yardım, ikram, lütuf, kerem, ihsan, inayet, nimet demektir."
'Kötülük' demek ise; "Kaba, kırıcı, zarar verici davranış veya söz. Kemlik, şerlik" demektir.
İyilik ve kötülük bu iki sözcük de, dünya canlıları içinde sadece insanlar arasında geçerlidir, sadece insanlar arasında beklenir ve değerlendirilir.
Sevgili Arkadaşlarım,
Siz hiç bir ceylanın gidip de, bir kurt veya sırtlandan yiyecek istediğini, üşüyen ve hasta yavruları için bir ayıya gidip de mağarasını ödünç vermesini dilediğine şahit oldunuz mu? Ya da, kanadı kırılan bir kekliğin gidip de, bir kediden yardım istediğini hiç gördünüz mü? Ya da, yolunu kaybetmiş bir geyiğin, kayabaşında uyuyan kaplana varıp da, bir adres sorduğunu düşünebilir misiniz? Böyle bir şey yapmaya kalkışsalar, başlarına gelecekleri herhalde hepimiz tahmin edebiliriz. Bu işler sadece konuşan, düşünen biz insanlara mahsus işlerdir.
Kötülük etmek çok kolay, masrafsız ve zahmetsiz bir iştir. Bir kişi veya kişiler hakkında bir iftira atmanın, kara çalmanın, onu suçlu göstermenin hiçbir masrafı yoktur. Gerekli yerlere birkaç cümle sözünüz, birkaç satır yazı veya bir telefon yeter de artar bile. Ya da, gücünüzün yettiği birini evire-çevire dövmenin, arabasını-evini yakmanın, ya da bir ormanı ateşe verip, karşıdan keyfine bakmanın pek bir masrafı yoktur, ama sonuçları çok korkunçtur. Tıpkı şeytan gibi, her yaptığınız şerlikten zevk alıyorsanız, işte siz 'KÖTÜ' bir insansınız.
Ancak 'İyilik' etmek çok masraflı, iyi bir vicdan, gelişmiş bir akıl ve iyi bir eğitim isteyen asil bir davranıştır. Size gelen insanlara maddi ve manevi ulaşabildiğin tüm imkânları kullanarak yardım edebilmek. Bir garibanın karnını doyurmak, eline birkaç kuruş harçlık vermek birkaç fukara öğrenciyi okutmak, masraflı ve zahmetli işlerdir. Kimseye zarar vermiyorsanız, bu tür yardımlardan birini veya birkaçını yapıyorsanız eğer, siz "İYİ" bir insansınız.
Meslek veya yaptığı iş ne olursa olsun iyi veya kötü olanlar vardır. Başlanan her işin başarıyla bitmesi her zaman mümkün olmayabilir? Ama işinizi hiç aksatmadan, liyakatle ve dürüstçe yapabiliyorsanız bu yeterlidir. Ancak, yeterli çalışmasanız da, ay başı geldiğinde nasılsa maaşınızı alacağınızı düşünerek, sadece günü kurtarıyorsanız, siz görevinizi de yapmıyorsunuz demektir. Bu tür insanlar için Atalarımız; "At üstünden ekin biçenler" derlerdi. Hak etmedikleri nimetlerle geçinenler, beleşe yaşayıp haram yiyenler de kötü insan sınıfındadırlar.
İşte bu sebeplerle, dünya genelinde kötüler, hep iyi insanlardan fazla olmuşlardır. Bu oran gelişmiş ülkelerde iyi insanların biraz daha fazla olmasına sebep olsa da; eğitime önem vermeyen, her çocuğuna okuma, sağlık ve iş imkânı sağlamayan ülkelerde 'kötü' sayısı hep fazla olmuş, acı sonuçları da hep dünyanın başına bela olmuş, olmaya devam etmekte, çare üretemedikçe bela olmaya da ilelebet devam edecektir.
Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Dostlarım, Canlar,
Yazımı bir hikâye ile sonlandırayım anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az diyelim inşallah anlarlar;
Hikâye şöyle:
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve 12 yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurt köpeğiydi bunlar.
Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
– “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”
– “Neyin simgesi” diye sordu çocuk.
– “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.
Çocuk, sözün burasında; ‘mücadele varsa, kazananı da olmalı’ diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
– “Peki” dedi. “Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
– “Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!”
Ey kendinden başkasını düşünmeyen, herkese yük olarak hayatını idame edenler içinizdeki kötülüğü değil de iyiliği beslerseniz belki bir gün refaha kavuşursunuz.
SAYGILARIMLA VESSELAM !!!