Sevgili Arkadaşlarım Kıymetli Kardeşlerim Canlar
“Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder,” der Hz. Mevlana. Yüz yıllar geçti, daha yüzyıllar da geçecek. Mevlana’nın düşünceleri ve sözleri her daim insanlığa ışık tutmaya devam ediyor. Edep yolunun prensiplerine dikkati çekerken şöyle açıklıyor Mevlana; “Ey insan ‘edep nedir?’ diye sorarsan, bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir”
Sevgili dostlarım Edep nedir gerçekten? Bu gün yaşadığımız toplumda anlam olarak hala geçerli midir? Yoksa yalnızca sözlük sayfalarında, manevi öğretilerde, din kitaplarında mı kaldı. Terbiye, iyi ahlak, incelik, güzellik olarak kullandığımız Edip’i, Saygı ve ahlaklı davranış olarak da tanımlayabiliriz.
Sevgili Arkadaşlarım Kıymetli Kardeşlerim Canlar
İnsan olarak hayatımızı ve bizi değerli kılan bize bir anlam kazandıran önemli kavramların başında edep gelir. İnsan olarak doğmak Allah’ın bize sunduğu bir lütuftur. Bize bahşedilen bu lütfu iyi değerlendirmek için de, güzel ahlak, doğru düşünce ve edep sahibi olmamız gerekmektedir. Bir başka açıdan baktığımızda edep, toplumun geleneklerine uygun davranma, iyi ahlak, incelik ve haddini bilmektir. Terbiyedir, içi dışı bir olmaktır, sınırı aşmamaktır. Ailede, iş yerinde, okulda, çarşı pazarda, toplum yaşamında herkesin bir sınırı vardır. Tüm ikili ya da çoklu ilişkilerde bir sınır vardır. Hak çizgisi vardır. Her insan kendi sınırlarını bilip, o bilinçle davranırsa toplumda sıkıntı, geçimsizlik, hır gür, kavga gürültü en aza iner. Toplumda Huzur olur, Sevgi olur ,Uyum olur ,Barış olur, Gülen yüzler olur.
Canlar insanın nefsi kontrol altında tutması Edep tir. Edepli insan hem vicdan sahibidir hem de aklını doğru kullanma çabasındadır. Birilerine yol gösterirken, konuşurken, danışırken hakaret etmez, merhamet ve şefkatle davranır ve öyle konuşur . Karşısındakinin değil, kendi düzeyinde hareket eder. Başkasından zarar görebilir ama o kimseye zarar vermez. Aldanabilir ama aldatmaz. Edep, doğumdan ölüme kadar süren zaman diliminde insanın nefsini yenebildiği, öfkesini dizginleyebildiği, aklını çalıştırdığı, gönlünü temiz tutabildiği oranda elde edebileceği bir haslettir.
Öğrenmenin sonu yoktur. İyiliğin, güzelliğin, tekamül etmenin de sonu yoktur. Her bilgi, huy ve ahlak seviyesi yükseklere giden bir merdivenin basamaklarıdır. Her insan da edinimleri ile bir basamakta yerini alır.
Bir kez daha Mevlana’ya kulak verelim. Diyor ki, “İnsanın ilim ve edebi en büyük varlığıdır. Eskimez, çürümez, kaybolmaz” Böyle bir hasletin değerini bilmek demek, insanlık değerinin hep yükseklerde seyretmesinin de bilineceğinin göstergesidir. Edep üzerine bunca öğrendiklerim ve düşündüklerim ile ben de diyebilirim ki, başkasının size yapmasını istemediğiniz şeyleri siz de başkalarına yapmayın. İyilik de, kötülük de, düşüncenin, sözlerin ve eylemlerin doğruluğu da yanlışlığı da dönücüdür. Kendinizi bir an ıssız bir dağ başında hayal edin. Issız ve sonsuz bir doğa içindesiniz. Sessizlik her tarafınıza hâkim olmuş durumda. Sizden çıkacak en hafif bir fısıltı bile yankı yapacak, size geri dönecektir. İşte bu, bence hayatın en büyük sırlarından biridir.
Sevgili dostlarım yazımı okumuş olduğum bir hikaye ile sonlandırmak istiyorum.
Kıssadan Hisse
Bir gün padişah iki tane köle satın aldı. Kölelerden biri çok temiz yüzlü inci dişli biriydi, nefesi gül gibi kokuyordu. Diğeri oldukça çirkindi, dişleri çürümüş ağzı kokuyordu. Padişah o güzel yüzlü köleye ihsanlarda bulunarak onu hamama gönderdi. Dişleri çürümüş ağzı kokan köleyi yanına çağırdı. Kendini çok beğendiğini fakat arkadaşının kendisi hakkında çok kötü şeyler söylediğini belirterek, onun da arkadaşının kötü huylarını söylemesini istedi. Fakat köle arkadaşına toz kondurmadı hep onu övücü sözler söyledi. Padişah ne yaptıysa bir türlü o köleye arkadaşı hakkında kötü bir söz . söyletemedi. Nihayet ikinci köle hamamdan geldi. Padişah onu da sınamak için huzuruna çağırdı. Onu övücü sözler söyledi.
“Sıhhatler olsun ne kadar zarif ve latif olmuşsun. Keşke öbür kölenin sayıp döktüğü kötü huyların da olmasa ne . olurdu.” dedi ve onu da diğer köle gibi denemek istedi .Bunun üzerine köle kızdı, köpürdü ve arkadaşı hakkında kötü şeyler sayıp dökmeye başladı. Biraz konuştuktan, arkadaşının kötülüklerinden bahsettikten sonra padişah onu susturdu:
– “Yeter artık ikinizin de özünü, aslını anladım, onun ağzı kokuyor, senin ise için kokmuş, bundan sonra sen o doğru sözlü ve güzel huylu kölenin emrindesin haydi git.” dedi.
SAYGILARIMLA VESSELAM