Söz ve müziği Vedat Yıldırım Bora’ya ait, “Kara vicdanlı” adlı şarkı, bir zamanların en meşhur ve gözde şarkılarından biriydi. Şarkıyı ilk olarak o dönemde Yıldırım Bora’nın eşi olan sanatçı Mine Koşan söylemişti.
Halk arasında, acıma ve merhamet duygusu olmayanlara atfedilen ve söylenen bu söz, o güzel şarkı da anlayana neler anlatmıyordu ki…Kara vicdanlı, sadece aşk acısı çekenin feryadı değildi.
Çok hoş sözleri vardı…
“Çok çektim elinden bitsin bu acı / Tükettin ömrümü daha ne kaldı”
Diye başlıyordu sözler…
Şarkının nakaratı ise;
“Her zaman ızdırap verdin / Beni bir gün güldürmedin / Merhametin yok mu senin? / Kara vicdanlı…” diye de devam ediyordu.
Kara vicdanlılar dünde vardı, bugün de varlar. İnanın yarın da olacaklar.
Vicdanın kara olması, kararması, kara vicdanlıya dönüşmesi ıstıraplara, derin üzüntülere, onulmaz ve kapanmaz yaralara yol açmaya devam ediyor.
Keşke kara vicdanlılar hayatımızda hiç olmasaydı, hiç yolumuza çıkmasaydı, onlarla hiç karşılaşmasaydık, tanışmasaydık diye diye geçti gitti yıllar…
Kara vicdanlılar yüzünden yüzleri gülmedi insanların…
Tükenen, kararan, mahvolan, heba olan ömürler onların eseri. Çünkü, vicdanı olmayanın kimi ne zaman, nasıl, nereden vuracağı belli değil.
Biraz vicdan derler ya, az biraz vicdan kırıntısı da mı yoktu derler ya hani, kara vicdanlıları bu cümleler dahi anlatmaktan aciz kalır.
İnsanlığın çektiği çile, yaşadığı dram vicdan denen kavramla barışık olmaması…
Vicdanımız ağır bassaydı, bambaşka olurdu dünya…Barışın yolunu kesen, barışı hançerleyen, barışı kurşun yağmuruna tutan, barışı füze ile vuran, vicdanla derdi ve problemi olanlardan başkaları değil.
Kara vicdanlıların ta kendileri…
Adına ne derseniz deyin…
Şu deyin, bu deyin, lakin, kara vicdanlıları alkışlamayın. Onların ardından ağıt yakmayın. Peşlerinden gitmek gibi bir hataya düşmeyin…
Hüsran nedir bilir misiniz?
Bilirsiniz elbet…
Kim hangi konuda hüsrana uğradıysa, o hüsranın altından bir kara vicdanlı çıkacağına adı gibi emin olsun.
Güzel Türkçemizi argodan daha beter hale getirenler aldılar vicdan kelimesini çarptılar yerden yere…
Vicdan yapma diyorlar…Vicdan yaptım diyorlar…
Ne anladınız?
Kelime ve kavramlarla oynamanın kara vicdanlısı da bunlar…
Türkçemiz günden güne bozulup giderken, dilimize enjekte edilmeye çalışılan yeni cümle ve deyim saçmalıkları, Türkçemizin canına okuyor. Ahengini bozuyor. Ruhunu zedeliyor.
Dilimiz, yavaş yavaş Ömer Seyfettin’in Efruz Bey hikayesinde olduğu gibi kuş dili olmaya doğru gidiyor. Yakında bizim nesil, yeni nesli anlayamayacak…
Bu hengâme bizi dilimizi koruyamamakla karşı karşıya bırakırken, kara vicdanlılarının ekmeğine yağ sürdü.
Meydan onlara kaldı. Dilimize acımamız olmadığı gibi, acımayana da dur diyenimiz ortalarda görünmüyor.
Dil garip, halimiz garip, ahvalimiz garip…
Öyle bir gariplik silsilesi içerisinde debeleniyoruz ki, vicdan sahibi olduğunu düşündüklerimizin yaklaşımları, parmaklarını dahi kıpırdatmamaları, görmezden gelmeleri daha da garip…
Ne diyorduk Vicdan?
Efendim, Vicdan komşunun kızıydı, Almanya’ya gelin gitti. Markları, avroları buldu. Burnu büyüdü. Havalandı. Ne akraba tanıyor ne konu komşu.
Ha… sen esas vicdanı, öbür vicdanı soruyorsun…
O vicdan sizlere ömür güzel abim…
Ruhuna el Fatiha…
Vicdan mı var? Vicdan mı kaldı?
Kara vicdanlılar, aldı götürdü vicdanı…İzlerine varıncaya kadar, sildiler, süpürdüler…
Vicdan diye ortada bir şey bırakmadılar…Senin vicdan dediğin, eski şarkılarda kaldı…
Bir zamanlar, kara vicdanlı gençler vardı. Hatalarını bilirler anlarlardı. Şimdi o kara vicdan her yeri sardı. “Karadır şu bahtım kara” diye feryat edenleri bile duymuyor, görmüyor hiç kimse…
Bu vicdansızlığı kendini bilen yapmaz diyorsunuz cümle kara vicdanlı, ben vicdanıma laf söyletmem diye ayağa kalkıyor!
Yok mu bir vicdan sahibi diyorsunuz, bir Allah’ın kulu çıkıp da, gelmiyor yanınıza…
Neden mi?
Vicdan nedir unuttu insanlar…Anlamını da manası da…
Efendim vicdan; insanın içinde, özünde var olan ahlaki değerler bütünü, ahlaki yaklaşımlar, haklıyı haksızı ayırt etme, adalet, akıl terazisi, doğru ve yanlışı seçebilme, bakmakla görmek arasındaki o ince çizginin hakikat lehine tecellisi, belki de bu sayılanların tamamı.
Vicdanlı olabilmek inanın bir erdem…
Bir toplumda vicdan sahibi olanların sayısı ne kadar fazlaysa, o toplumda, kimse kimsenin hakkını yiyemez, kimse kimsenin malına mülküne göz dikemez. Hak hukuk gözetilir, kimse mağdur edilmez, kim düşse kaldırılır, kim dertli dinlenir, kim ağlasa sızlasa koşup gelinir.
Biz vicdanı kaybettiğimiz gibi, vicdan sahibi olanlarla da selamı sabahı kestik!
Bugün ne çekiyorsak, vicdan sahibi olanların az olmasından. Seslerinin engellenmesinden. Vicdan sahiplerinin cılız çıkan sesleri sonrasında, kara vicdanlılar çıktı ortaya. Halkın vicdansız dedikleri…Acımasız, insafsız, merhametsiz dedikleri…
Vicdanı olmayanda, Allah korkusu da olmaz…Allah korkusu olmayan için cümle eğri ve yanlış yollar mubah sayılır.
Kara vicdanlı; fakir-fukaranın, yoksulun, öksüz ve yetimin, garip-gurabanın gözünün yaşına bakmaz…
Allah, vicdan sahipleriyle karşılaştırsın, vicdan sahiplerini eksik etmesin diye boşuna söylenmemiştir.
Kara vicdan, bir bakmışsınız enflasyon olmuş…Hayat pahalılığı olmuş…Her gün değiştirilen fiyat ve etiket olmuş…Fakirlik-yoksulluk olmuş. Ne emeklinin çilesi bitmiş ne asgari ücretlinin ne esnafın ne köylünün ne çiftçinin ne gençlerin ne de işçinin…
Vicdan kararmışsa, hele bir de kapkara olmuşsa, kara vicdanlıya ne söz geçer ne rica söker ne ağlama ne yalvarma…
Halk arasında vicdansızın vicdanı olmaz derler. Vicdansızdan medet umma, vicdansızın kapısına varma, vicdansızla ortak olma, vicdansıza selam verme borçlu çıkarsın derler…
Hatta derler ki;
Kara vicdanlı ağaç olsa gölgesinde oturulmaz. Yağmur olsa yağdığı tarlada ot bitmez.