“Onun yüzüne bakmak Anadolu’ya bakmaktır” demişti dostları. Kültür adamlarının, kültür elçilerinin, kültüre doğuştan sevdalı olanların yüzünde daima Anadolu’yu görürsünüz.
Özlerinde, sözlerinde, ortaya koydukları eserlerde buram buram Anadolu vardır hep.
Zeki Oğuz kardeşimiz bu anlatımlara, bu övgülere mazhar olabilen ender kültür adamlarından biriydi.
Kültür dairelerimiz, kültür kurumlarımız, kaç kere baktılar onun yüzüne, kaç kere baktılar onun gibi bu işe sevdalananların yüzlerine, kaç kere ellerinden tuttular kaç kere destek oldular kaç kere destek verdiler?
Kültüre âşık olan insanlar, şairler, yazarlar, sanatçılar, kültür adamları yalnız insanlardır. Anlaşılamayan, anlaşılmak istenmeyen insanlardır. Onları en iyi halk takdir eder, anlattıkları yöreler, şehirler, köyler, kasabalar, ilçeler, dağlar, ovalar, vadiler, nehirler, oralarda yaşayan insanlar bilir ve tanır.
Zeki Oğuz rahmetli de halkın içinde, halkın yanında, halkı anlatan halktan anlatan bir sanatçı, bir aşık, bir şair, bir yazar olarak yaşadı, araştırdı ve yazdı.
Kültüre aşıktı. Dağlara, taşlara, ormanlara, gezip dolaştığı yörelere aşıktı.
Kültür yöneticileri kültür sevdalılarının bu aşkını ne kadar görebildiler ne kadar farkındaydılar bu sorunun cevabı yok.
Feraset oturmuş iki gözü iki çeşme ağlıyorsa işte bu yüzdendir.
Kültüre sevdalı olanı ancak kültüre sevdalı olan anlar.
Zeki Oğuz kardeşimi anlayan anladı, sevenleri gözyaşlarına boğuldu, kahroldu.
Ve bu şehirde kaç Zeki Oğuz daha kaldı?
Kültür adamlarına, kültür sevdalılarına yaşarken değerini veremeyenler, vermek istemeyenler bu soruya ne cevap verecekler acaba?