Bugün 29 Mayıs.
Seçim sonuçları açıklandı, kısa sürede Cumhurbaşkanı tarafından bakanlar kurulu açıklanacak ve CV’sini kapan ikbal ve istikbal yollarına düşecek…
Başta nefsime sonra bütün inananlara Cehennemin yolunu “iyi niyet” taşlarıyla dolu olduğu gerçeğini hatırlatarak kendi imkân ve kabiliyetleriyle talip olduğu makam ve mevkiinin sorumluluğu arasındaki uyuma dikkat etmesini hatırlatmak isterim.
Devlet yönetimi, sosyal bir düzen içerisinde hayat süren insanların can, mal, inanç, onur, şeref ve haysiyetleri ile maddi-manevi bütün değerlerini muhafaza için tarih boyunca bütün topluluklarca oluşturulmuş zaruri bir teşekküldür.
Bu organizasyon insanların değerlerini muhafaza ettiği ve bunların gelişimine katkıda bulunduğu oranda varlığını sürdürebilir.
Bunun amacın gerçekleşebilmesi ise yönetenlerle yönetilenler arasında uyumun mümkün olabildiği oranda sağlanması gerekir.
Kurallara bağlı olarak kurulan düzen, idare veya devletlerde yönetim, yöneticiler eliyle yapılır. Bazen yönetim bu gücünü değişik hiyerarşiler vasıtasıyla kullanırken bazen de doğrudan yöneticiler ile kullanmaktadır.
Hz. Muhammed’in Medine’ye hicreti ile başlayan Müslümanların inançlarını özgürce yaşayabilme adına idari bir düzen kurma çalışmaları hicretin hemen sonrasında adım adım uygulamalarla hayata geçmeye başlamıştı.
Hz. Muhammed’in önderliğinde oluşmakta olan düzende, hakların korunmasında tarafların kuvvet ve nüfuzu değil; belirleyici temel unsur, Kur’ân’ın emri olan adaletti.
Böylece insanları Allah önünde eşit kabul edip, üstünlüğü hakkı titizlikle gözeten ve iyi insan olmaya bağlayan bir anlayış adım adım hayata geçirildi.
Medine’de tesis edilen idari organizasyonda görev ifa edecek kişiler için üstünlüğü, değerleri esas alan Hz. Muhammed, herkese kabiliyet ve gayreti çerçevesinde vazife vermişti.
Rasulullah liyakatlı olmayan kişilerin göreve getirilmesini kıyamet alameti olarak görürken “Kim Müslümanların bir işini üstlenip de kendisine duyduğu sevgi sebebiyle (liyakatsız) birini onların başına getirirse Allah’ın laneti onun üzerine olsun; (bu yaptığına karşı) Allah ondan ne bir tövbe ne bir fidye kabul eder.” sözleri ile bu konudaki hassasiyetini göstermişti.
Hz. Muhammed çok değer verdiği birisi bile olsa dahi göreve yönelik ehliyet ve liyakat sahibi olmayan birini herhangi bir göreve tayin etmemiş, Ebû Zer el-Gıfârî ve amcası Abbas’ın bu yöndeki taleplerini, onların görevlerin sorumluluğunu taşıyamayacaklarını belirterek kabul etmemişti.
Rasulullah kurmaya başladığı bu idari düzende yönetici ile yönetilenlerin arasındaki engelleri kaldırma konusunda çok kararlı ve net bir durum sergilemişti.
O’nun “Kim Müslümanların işini üstlenir de sonra yoksullara, haksızlığa uğrayanlara ve ihtiyaç sahiplerine kapısını kapatırsa Allah da onun ihtiyacına karşı rahmet kapılarını kapatır.” sözleri bu kesin ve net duruşun ifadesidir.
İdari işlerle görevlendirdiği kimselerin, kifayetsiz, muhteris ve kaba ve katı mizaçlı olmamasına dikkat etmiş onların maddi menfaat sağlamasına şiddetle karşı çıkmış ve onları sıkı bir şekilde takip etmişti.
Hz. Muhammed memurlara aile fertleriyle rahatça kalabileceği bir ev imkânı veriyor, ev işlerinde yardımcı olacak bir görevli için beytül-mâlden ödenek tahsis ediyor, vazifesine gidip gelebilmesi için bir ortalama bir binek temin ediyordu.
O, bu şartların üzerine görevlilere en küçük bir şeyi dahi zimmetine geçirmenin kıyamet gününde bir hırsızlık ve “kul hakkı” olarak karşısına çıkarılacağını ifade ediyordu. “Kendisini görevlendirip maaş bağladığımız hangi amil maaşından öte bir şey elde ederse bu haksız elde edilmiş bir şeydir.” buyurmuştu.
Hz. Peygamber, kendilerine bağlanan maaştan öte bir menfaat teminini haksız bir kazanç ve hırsızlık olarak nitelemişti.
Peygamberin çerçevesini çizdiği yönetim tarzı Raşit Halifelerce devam ettirilmiş ve tarihe “asrı saadet” olarak geçmişti.
Cv’si elinde yola düşecek kardeşlerimizin yukarıda kısaca çerçevesini çizmeye çalıştığımız adil yönetim ilkeleri bağlamında talip oldukları makam ve mevkiinin öncelikle ahiret saadetlerine fayda ve zararını düşünerek hareket etmelerini menfaatleri icabıdır.
Birisi oldukça saf ve iyi niyetli Ebû Zer el-Gıfârî ve diğeri son derece zeki, uyanık Peygamberimizin amcası Abbas’a görev verilmemesi üzerine derin derin düşünsünler.
Unutmayın!
Dünya imtihan olduğumuz “şey” lerden ibaret.
Ve bu “şey”leri biz seçiyoruz.
Böyle hareketli dönemlerde “dolmuş”a binerken, nereye gittiğine iyi bakmak lazım.
Zira ahir zamanda Cennet ya da Cehenneme giden dolmuşlar aynı duraktan kalkıyorlar ve birbirlerine çok benziyorlar.
Sakın!
Yanlış dolmuşa binmeyin!
Beware of Our Desires!
Today is May 29.
Election results have been announced, the Council of Ministers will be announced by the President in a short time, and he will be on the path of prosperity and future who have his CV...
I would like to remind my soul and then all believers that the road to Hell is full of "good intentions" and to pay attention to the harmony between their own means and abilities and the responsibility of the position and position they aspire to.
The state administration is an indispensable entity created by all communities throughout history in order to preserve the life, property, belief, honor, dignity and dignity of people living in a social order and all their material and moral values.
This organization can survive to the extent that people preserve their values and contribute to their development.
In order for this purpose to be realized, harmony between the rulers and the ruled should be ensured as much as possible.
In the order, administration or states established depending on the rules, the administration is done by the rulers. Sometimes the management uses this power through different hierarchies, and sometimes it uses it directly with the managers.
Hz. The efforts to establish an administrative order for Muslims to live their faith freely, which started with the migration of Muhammad to Medina, started to come to life with step-by-step practices right after the migration.
Hz. In the order that is emerging under the leadership of Muhammad, it is not the power and influence of the parties in the protection of rights; The decisive factor was justice, which is the command of the Qur'an.
In this way, an understanding that accepts people as equals before Allah, carefully observes the right and connects them to being good people, was implemented step by step.
For those who will perform duties in the administrative organization established in Medina, Hz. Muhammad gave everyone a task within the framework of their abilities and efforts.
While the Messenger of Allah saw the appointment of unqualified people as a sign of the Day of Judgment, he said, "Whoever takes on a job for Muslims and puts an (unqualified) person in charge of them because of the love he has for himself, may Allah's curse be upon him; (against what he did) Allah accepts neither repentance nor ransom from him.” He showed his sensitivity in this matter with his words.
Hz. Even if he was someone he valued very much, he did not appoint someone who did not have the qualifications and qualifications for the task, and he did not accept the demands of Abu Zer al-Gifari and his uncle Abbas, stating that they could not bear the responsibility of their duties.
In this administrative order that the Messenger of Allah started to establish, he displayed a very determined and clear position in removing the barriers between the ruler and the ruled.
He said, “Whoever takes over the affairs of Muslims and then closes his door to the poor, the oppressed and the needy, Allah will close the doors of mercy to his needs.” His words are the expression of this definite and clear stance.
He paid attention to the fact that the people he assigned with administrative affairs should not be incompetent, ambitious, rude and hard-tempered, and he strongly objected to their financial benefits and followed them closely.
Hz. Muhammad provided the officers with a house where they could stay comfortably with their family members, allocating an allowance from beytül-mal for a servant who would help with the housework, and providing an average mount for him to go to and from his duty.
On top of these conditions, he was expressing to the officials that embezzling even the smallest thing would be brought before him on the Day of Judgment as a theft and a "right of servants". “Whether the agent we commissioned and paid a salary receives more than his salary, it is an unfairly obtained thing.” he had commanded.
Hz. The Prophet described the acquisition of a benefit beyond the salary given to them as an unjust gain and theft.
The style of government outlined by the Prophet was continued by the Rashid Caliphs and went down in history as "the century of bliss".
It is in their interests that our brothers who will set out with their CVs should act by considering the benefits and harms of the office and position they aspire to, primarily for the happiness of the hereafter, in the context of the principles of fair administration, which we have tried to briefly outline above.
Let them meditate on the fact that Abu Zer al-Gifari, one of whom is very naive and well-intentioned, and the other, extremely intelligent and alert, should not be assigned to Abbas, the uncle of our Prophet.
Remember!
The world is made up of the "things" we are testing.
And we choose these “things”.
When getting on the “dolmus” in such active periods, it is necessary to take a good look at where you are going.
Because the minibuses going to Heaven or Hell in the End Times depart from the same stop and look very similar to each other.
Beware!
Do not take the wrong minibus!