Daha Nice Yüzyıllar Gör Türkiyem

Erol Sunat

27-10-2023 11:03

 Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına sadece iki gün kaldı. İki gün sonra Anadolu topraklarında son bin yıl içerisinde Türk Milleti olarak kurmuş olduğumuz üçüncü devletimiz olan Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yaşına girecek ve ardından ikinci yüzyıla başlayacak.

Cumhuriyetimizin taşları ta…Çanakkale de döşenmeye başlamıştı… Her hamle, her adım, ona doğru kanat çırptı. Kuş oldu adeta…Zafere doğru koşanların omzuna kondu. Onlara kılavuzluk etti. Her dağdan, her tepeden, her nehirden, her şehirden haber verdi, haber getirdi.

İşgale karşı her duruş, her mukavemet, her baş kaldırı, Cumhuriyetin yollarındaki engelleri birer ikişer kaldırıyordu.

Türk Milleti için Cumhuriyet ne mi demekti?

Cumhuriyet; Çanakkale’ydi, İzmir’di, Samsun’du, Amasya’ydı! Cumhuriyet; Sivas’tı, Erzurum’du!

Cumhuriyet; Ankara’ydı, Sakarya’ydı, Dumlupınar’dı. Cumhuriyet; Gaziantep’ti. Şanlıurfa’ydı. Kahramanmaraş’tı. Cumhuriyet; bütün vatandı!

Cumhuriyet hayalden hakikate erişmekti…Anadolu topraklarında bir kez daha dirilmekti. O dirilişe şahit oldu bu topraklar.

“Ey vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz” diyenler ant içtiler hürriyete…Kavuştular Cumhuriyete…

Selçuklular döneminde bu coğrafyaya Türkeli deniyordu. Cumhuriyetle birlikte, yeni bir Türk Devletinin doğuşuna sahne oldu bu topraklar. Tam yüz yıldır bu coğrafyaya Türkiye deniyor.

Türkiye demek, Türk ili demek, Türk ülkesi demek, Türk vatanı demek, Türk’ün anavatanı demek!

Adı Türkiye Cumhuriyeti olan yeni bir Türk Devleti demek!

Cumhuriyet el ele vermekti…Bir olmaktı…Birlikte hareket etmekti…Cumhuriyet öz kaynaklarıyla vatanın hayrına, vatanın lehine, vatanın yararına cümle dinamikleri hareket ettirmekti.

Mangal gibi yürek isterdi…Taşın altına elini koymak isterdi…

Cumhuriyeti kuranlar, o taşın altına değil ellerini yüreklerini koydular.

İlk yüreğini koyan oydu…

O Mustafa Kemal Atatürk’tü…

Samsun’da bir ateş yaktı. O ateş Anadolu’nun karanlık ufkunu aydınlattı…Silahını kapan koştu geldi.

Ölümlerle eğlenen tunç yürekli yiğitti her biri…İsimsiz kahramanlar olarak, Cumhuriyete giden yolda kahramanca çarpıştılar, şairin dediği gibi bir gül bahçesine girercesine cennetlerde buluştular.

Dağıldı karanlıklar, dağıldı karamsarlıklar, tasını tarağını topladı gitti vesvese veren ne varsa…

O geldi. Onunla tutsaklık zincirlerini kırıp atan ümit de… Neden olmasın, neden başarılmasın sözleri doldurdu ufukları…

Bozuldu işgalcilerin, işbirlikçilerin, oyun kuranların, her yeri tuzaklayanların planları. Kazdıkları kuyulara kendileri düştüler, belleri kırıldı, sesleri kısıldı. Bozguna uğradılar. Kimi denize döküldü, kimi teslim bayrağını çekti, kimi sessiz sedasız çekti gitti. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Geldikleri gibi gittiler.”

Hayali olanın ardından yürünür gidilirdi. Onun hayaliydi Cumhuriyet…O hayalini, hepimizin hayali yapmakla kalmadı, gerçeğe dönüştürdü ve adına da Türkiye Cumhuriyeti dedi.

Sene 1923’tü…Ekim ayının yirmi dokuzuydu…

Osmanlı'da iki kez Millî Eğitim Bakanlığı bir kez de Vakıf Bakanlığı yapan, aynı zamanda Osmanlının son Vakanüvisi olan Abdurrahman Şeref Bey, şöyle demişti “Eşkâli hükümetin tadadına lüzum yok. Hakimiyet bilâkaydüşart milletindir; dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu, Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin...”

Hepimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin çatısı altında toplandık. Bu Cumhuriyet bizi okullarında okuttu. İş verdi. Meslek ve makam sahibi yaptı. Bu Cumhuriyete olan borcumuz lafla ödenmeyecek kadar çok!

Türk Milleti gönlü ve sabrı geniş bir millet. Ancak nankörlüğü, nalıncı keseri gibi kendine yontanı, emanete hıyanet edeni, kendini arkadan vurmaya niyetleneni affetmez. Merak eden, Türk Tarihini açar, bakar, okur!

Cumhuriyet bizi her daim ayakta tuttu…Çünkü, inandığımız ve güvendiğimiz tek umuttu…

Cumhuriyetle, hoşgörüyü, bir arada kardeşçe yaşamayı, dürüstlüğü…Temiz kalmayı…Temiz olmayı…

Doğruyu bulmayı…Doğruluktan ayrılmamayı…Haktan ve adaletten şaşmamayı…

Dost kim, düşman kim, içten pazarlıklı kim, halinden ahvalinden bir çırpıda anlamayı öğrendik.

Cumhuriyet faziletti…İyi niyetti…Cümlemize yetti…

Altın başaklar sardı ovalarımızı….

Şenlendirdi yuvalarımızı…

Köyler, kentler sardı yaralarını…Yüzü güldü Türk Milletinin…

“Ne mutlu Türküm diyene” dedi göğsünü gere gere!

Demir ağlar, asfalt yollar, barajlar sardı sarmaladı yüz yılda.Cumhuriyetle kavuştuk hayal ettiğimiz ne varsa…

Yüzüncü yıl Cumhuriyetimizin ilk yüzyılı…İkinci yüzyıla geçişin başlangıcı.

Nice yüzyıllara Türkiyem. Türkiye Cumhuriyeti’yle bu coğrafyada daha nice yüzyıllar gör inşallah!

Konya’da 1932 yılında Alaeddin Meydanında kutlanan Cumhuriyet Bayramındaki dev afişte ne yazıyordu biliyor musunuz?

“Seni senden, seni milletinden soğutacak her telkine dikkat et! Bunda mutlak bir fesatlık vardır!”

Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi Mustafa Kemal Paşa, 1923 yılında şöyle seslenmişti “Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız.”

Cumhuriyetin yüzüncü yılında; Daha da fazla geç kalmadan, uzatmadan, gerekçelerin ve mazeretlerin ardına sığınmadan, konuşmalıyız, barışmalıyız, ele ele vermeliyiz, aramızdaki kırgınlıkları ve küskünlükleri artık mesele haline getirmemeliyiz.

Bunun ilk adımlarını bu Cumhuriyet Bayramı ve onu takip eden günlerde ve aylarda atabiliriz.Önümüzde yeni bir yüzyıl var. Bu sinerji biz istersek, aradaki buzları eritmeye, soğuklukları gidermeye yeterli.

Üzüntümüz ne mi?

Keşke, birlik ve beraberlik mesajları, her siyasi parti için ayrı-ayrı değil, Türk milletinin tamamını kucaklayacak bir şekilde verilebilseydi. Keşke, Türk Milleti ayrı-gayrı olmadan, sen-ben denilmeden, sizden-bizden ayrımı yapılmadan yüzüncü yıl buluşmasını ve kardeşliğini yaşayabilseydi.

 

Çünkü; Anadolu topraklarında yeniden bir doğuş ve yeniden bir diriliştir, Cumhuriyet.

 

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı, mensubu olmaktan şeref duyduğum Türk Milletine kutlu olsun!

DİĞER YAZILARI Kıyamet mi Koptu? 01-01-1970 03:00 Biz Bizden Gidemeyiz 01-01-1970 03:00 Yaşadığımız Her Güzel Gün Bayram Olsun 01-01-1970 03:00 ALPASLAN TÜRKEŞ 01-01-1970 03:00 Ramazan Hürmetine 01-01-1970 03:00 İhsan Ceylan 01-01-1970 03:00 Göl Şehrinin Hikayesi 01-01-1970 03:00 Söz, Etme Dedi Ses, Dinlemedi 01-01-1970 03:00 Bey Kızının Hikayesi 01-01-1970 03:00 Vakit Vuslat Vaktidir 01-01-1970 03:00 Seyit Küçükbezirci 01-01-1970 03:00 Öğretmenim” Kelimesiyle Geçen Bir Ömür 01-01-1970 03:00 Buram Buram Konya Kokma 01-01-1970 03:00 KASIMPATI 01-01-1970 03:00 Yine Ortadoğu, yine kan, yine gözyaş 01-01-1970 03:00 Sultanlar Tepesinden Sultanlar Şehrine! 01-01-1970 03:00 Bu Benim Meselem, Derin Meselem” 01-01-1970 03:00 Bu Şehirde Kaç Zeki Oğuz Daha Kaldı? 01-01-1970 03:00 Makam Mahur Hava Eyyamı Bahur! 01-01-1970 03:00 BAYRAM GELDİ HOŞ GELDİ! 01-01-1970 03:00 Öfke hikayesi 01-01-1970 03:00 Dilinle Söylediğini, Kalbinle de Söyle 01-01-1970 03:00 Kara Odun Ateşe Eş Oldu Aydınlık Geldi!” 01-01-1970 03:00 Doğruluk Sözde Değil Özde Olur!’ 01-01-1970 03:00 Kalemin Su, Kâğıdın Rüzgâr İse... 01-01-1970 03:00 Söküklerini Dik Sözlerinin 01-01-1970 03:00 Bazen... 01-01-1970 03:00 Hak Kapısından Ayrılmayan Türk, Var Olduğu Müddetçe Vatansız Kalmaz 01-01-1970 03:00 Kıskançlık Yapanın Gönlüne Karanlıklar Çöker 01-01-1970 03:00 Dertlinin Derdini Dinlemek! 01-01-1970 03:00 Eden Kendisine Eder!.. 01-01-1970 03:00 AYNA 01-01-1970 03:00 Diline Hâkim Olmak 01-01-1970 03:00 Ramazan Hikayesi -2 01-01-1970 03:00 Ramazan Hikayesi 01-01-1970 03:00 Adı Güzel, Kendi Güzel Muhammed 01-01-1970 03:00 Fani Dünya Hoştur Amma... 01-01-1970 03:00 SON CEMRE 01-01-1970 03:00 SÖZ! 01-01-1970 03:00 YILBAŞI DEMEK 01-01-1970 03:00 ŞEB-İ ARUS 01-01-1970 03:00 Aşçı Dede Kimin Dedesi? 01-01-1970 03:00 Benim Derdim Dermanım Bilen Yok! 01-01-1970 03:00 Ecdada Vefa! 01-01-1970 03:00 Yüreğe Gömülmek! 01-01-1970 03:00