https://www.ureticihaber.com/files/uploads/user/e653ca0b5ac63eb4e7649bf5513038de-82dfc3bf7d790607546a.jpg
Erol Sunat

Ramazan Hikayesi

1141 kez okundu.

Bundan on-on iki yıl kadar önceydi. O yıllarda Pandemi yoktu. Virüs ve varyantları yoktu. Ne altının burnu bir karış havadaydı ne de dolar alıp başını gitmişti. Enflasyon kendi halinde aralarda dolaşıp yürüyordu. Ne o kimseye karışıyor ne de kimse ona takılıyordu.

Hocalarımız sağ olsunlar, camilerimizde ve ekranlarda on bir ayın sultanı olan Ramazan ayının faziletlerinden dem vuruyorlardı...

Oruçluların cennete Reyyan kapısından gireceğini pek bir güzel anlatıyorlardı.

Oruç tutmanın, oruçlu olmanın, oruçlu insanların gün içindeki olması gereken hal ve hareketlerinden verdikleri örneklere diyecek yoktu.

Lakin bizler o yıllarda da bu anlatılanlara hiç aldırmadık. Sığındık oruca bir dünya kavga ettik!

Yetmedi ana-avrat dümdüz gittik, yakası açılmadık küfürler sıraladık art arda.

Dur dediler, yazıktır, günahtır oruçlusun dediler, dinlemedik, hırsımızı yenemedik, yumruklarımız, tekmelerimiz havada uçuştu.

Hoşgörüyü, anlayışı, hatır-gönül ilişkilerini hiçe saydık!

Yeminle kalp kırmayacağız dedik, kırmamamız gereken kalpleri kırmaktan çekinmedik!

İftar sonrasında pişman olsak ne çare? Özür diledik olmadı! Dil ile bizi affedenler, gönülden hiçbir zaman affetmediler, bağışlamadılar!

Oruca sığınarak yapmış olduğumuz hataları yıllar sonra hatırlamak neyi değiştirdi ki? Ders alabildik mi, çıkarabildik mi? Bin kez keşke desek, olmuyor, yetmiyor!

Neler Söylendi?