https://www.ureticihaber.com/files/uploads/user/e653ca0b5ac63eb4e7649bf5513038de-82dfc3bf7d790607546a.jpg
Erol Sunat

Söküklerini Dik Sözlerinin

1535 kez okundu.

Yarım elma, gönül alma diyememişiz. Sözlerimiz hiddetli, öfkeli, şiddetli, kırıcı, maksadını aşan, fütursuz, lüzumsuz, aşağılayıcı, insan onuruna yakışmayan, kalplerde derin izler bırakan, barışma ve affetme kapılarını kapatır bir şekilde sarf ediliyor. En ağır sözler, siyasette…En ağır sözler ticarette…En ağır sözler en olmadık durumlarda ve olaylarda…Küfrün bini bir para…Yarın nasıl bakacak bu insanlar birbirinin yüzüne diye düşünüyorsunuz!

Siyasi yarışlara, mücadelelere, demokrasi içinde kalan rekabetlere, tahammülümüz yok! Zorla güzelliğin olmadığı, buraya kadar dendiği, yolların ayrıldığı noktalara hoşgörü ile bakamıyoruz.

İnsanları karalıyoruz! İftiralar atıyoruz! Kulplar takıyoruz! Çamurların içine itiyoruz! Dilimiz sökük dolu…Dilimizin söküğünü dikecek terzi yok! Olsa bile itibar etmiyor, çevremizde bulunsun istemiyoruz. Terzi kendi söküğünü dikemezmiş deyimine sığınma konusunda ise elimize su dökecek yok!

Her kem söz, her amiyane tabir, her küfür, her hakaret, sözün söküğü! Bu sökük sözlerin tamamı bizim ağzımızdan çıkıyor. Ok misali, çıktıktan sonra geri dönüşü, telafisi yok!

İftiracılar, yalancılar, yalan yere yemin edenler, insanları karalayarak, yaralayarak, bulunduğu yerleri muhafaza edeceğini hesap edenler! Sözlerinizin söküklerini dikmeden olmaz! Şayet, dikmezseniz bu sözler, ciğerimizi sökecek, bizi bizden edecek! Cümle tarafgirlikler, küslükler, ayrılmalar, incinmeler ve kırılmalar, sökük sözlerin eseri!

Dilin kalbe uyumu, işimize hiç gelmeyen, ancak dilimizde gezdirmekten kendimizi alamadığımız bir husus! Çünkü, sökük sözlerin prim yaptığına, işimizi kolaylaştırdığına, gemimizi yürüttüğüne inanmışız! Bağırmakla, hiddetle, gözleri dönmüş bir şekilde sökük sözlerle hitap ederek, bütün meseleyi çözdüğümüzü sanıyoruz!

“Selvi gibi umutlar, döndü birer iğdeye / Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye” diyen Namdar Rahmi Karatay, sökük sözlerin hükmünü doldurmasından sonra, yolların ayrılacağına vurgu yapıyor.

Sökülen sözler dikilmediğinde, siyasette de ticarette de dostluk ve arkadaşlıklarda da yol ayırımlarına gelinir. Bütün yanlışlarımız dilimizle söylediğimizi, kalbimizle de söyleyemediğimizden kaynaklanıyor. Çektiğimiz sıkıntıların, ayrılıkların, elveda demelerin temelinde, sözlerin söküklerini dikmeye yanaşmayışımız yatıyor! Sözler birçok alanda meydan okuyor, gözdağı veriyor, huzuru çağrıştırmıyor, sükunete davet etmiyor, el ele vermeye imkân tanımıyor. Her iki tarafta sözlerinin söküklerini dikmediğinde, ne olacaksa o oluyor!

Sökükleri dikilmiş sözler arifane sözlerdir. Ayrıştırıcı değil, birleştirici sözlerdir. Barıştırıcı sözlerdir. İkna edici sözlerdir. Alimane sözlerdir, kelamı kibardırlar. Nezaketli ifadelerle bezenmişlerdir. İçlerinde ne küfür vardır ne kem bir ifade. Kimseyi incitmedikleri ve kırmadıkları gibi, gönüllere serinlik verirler.

Sökük sözlere neden bu kadar meraklı olduğumuzu, sökük sözlülerin yanında yer almak için neden bu denli yarıştığımızı, sökük sözlülere olan hayranlığımızın neden şaşılacak boyutlara eriştiğini açıklayabilecek var mı? Çektiğimiz bütün sıkıntı, söküğü dikilmiş sözler yerine, sökük sözleri tercih ederek hemen her şeyi çıkmazlara sokup, kördüğüm haline getirmemizden kaynaklanıyor.

Bundan pişmanmış gibi gözükmüyoruz! Sökük sözün cazibesi, çekiciliği öylesine fazla kabul görüyor ki, söküğü dikilmiş sözlerden yanardağ ateşlerinden kaçar gibi kaçmayı marifet sayıyoruz!

Ne mi diyor Hz. Mevlâna?

Söküklerini dik sözlerinin, dilini kalbine yanaştır, dilinle söylediğini kalbinle de söyle. Kalbinden geçmeyeni diline değdirme.

Neler Söylendi?