Sevgili Arkadaşlarım Kıymetli Kardeşlerim Canlar
Üç günlük yalan dünyada nefsimiz için Hepimiz yalancı ve riyakarız. Camilerde Kafelerde, sosyal yaşantıda her yerde ve her sohbette riyakar ve yalancıyız.
Camilerde yazdım ya Allah’a Kulluk borcumuzu yani ibadetlerimizi yaparken bile riya kokuyor. Dua ederken Ancak sana ibadet ederiz, ancak senden yardım dileriz, ancak sana yalvarıyoruz diyoruz. Sözünün eri kaç tane babayiğit var? Allah aşkına kaç kişi?
Kimisi paranın, Kimi kadının ,kimisi mevkiinin, Kimisi makamın, Kimi şehvetin ,Kimi nefsinin kulu olmuş nefsinin karşısına geçmişiz “Emret nefsim, Emret nefsim, ” diyor.
Tam manası ile ibadet eden kaç tane Allah’ın has kulu var ki? “Yarabbi ne dersen, Hoşuma gitse de gitmese de senin emrindeyim, Ancak sana ibadet ederim, Ancak sana inanır, Senden yardım dilerim, derken bile riyakarlık yapıyoruz neden mi ? iş hayatımızda üç kuruş kazanmak için yemin ederek yalan söylemede , faiz ile yaşamada, herkesi nasıl kandırırım , başkalarının hakkına girerek bürokratlardan yada siyasilerden nasıl el pençe durup torpil bulma düşüncesinde olmamızdır. Müslümanlık Amelledir. Kavukla cübbeyle değil, Sakalla, bıyıkla değil, Kalbin gerçek manada iman etmesindedir. Adı “Aziz” olan bir millet var mı ?. var da ben mi Bilmiyorum Tek bildiğim Milletimizin adı Türk Milletidir. Fakat nedense Türkiye’de Türklük yok sayılıyor. Bu Cuma yine Diyanetin hazırladığı hutbeyi okuyan imam, sürekli “aziz milletimiz” dedi. Zaferlerden söz etti ama bu zaferleri Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Milletinin kazandığını söyleyemedi. Ağzından Türk kelimesi çıkmadı. 30 Ağustos öncesi okunan son hutbede yine Atatürk’ün adı anılmadı. Sonra da fitne çıkarmaya çalışanlardan söz etti. En büyük fitne bir milleti kendi vatanında yok saymaya çalışmaktır. Türk Milletini yok sayanlar yok olmaya mahkûmdur. Aynı olay Akşehir’in Onur günüde yaşandı. Onur gününün açılış duasını yapan İlçe Müftülüğünde görevli sözde imam Akşehir’e bu onur gününü Yaşatan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları anmadı , Büyük tepkilere sebep oldu ama siyasilerin ve bürokratların umrunda değil oradaki askeri erken bile ses çıkarmadı Maalesef, bu tip olaylara soruşturma açmayan Diyaneti kınıyorum ve bir an önce bu yıkıcı tavırdan vazgeçmeye çağırıyorum.
Bedavacı bir millete döndük. Yerimizi koruya bilmek için , kolay yoldan kazanç elde etmek isteyenlerle dolu. Bir çok kimse, Kolay yoldan nasıl makam sahibi olurum, nasıl köşeyi dönerim, Kolay para kazanırım derdinde. Oysa zahmetsiz, rahmet olmayacağını hemen hepimiz biliriz. Ama yine de yapacağımızdan geri kalmayız. Öyle değil mi?
Konuyla ilgili güzel bir hikaye geldi aklıma yazmadan geçemeyeceğim.
Hikaye şöyle :
Sultan, günlerden bir gün, Seyrüsefere çıkıyor. Yolda giderken akıllına bir hinlik geliyor. Yolun ortasına bir taş koyuyor.
Diyor ki; “Bakayım bu taşın karşısında insanlar ne yapacak?” Bekliyor,
Vezir geliyor taşın etrafına dolaşıyor, Diyor ki; “Sultanım ile konuşayım, Yolun ortasına düşen taşları kaldıracak Bir kadro ihdas edelim. Birilerini alalım, çalıştıralım. ”
Sonra komutan geliyor; “Vezirle konuşalım.” “Yolun ortasına taş bırakanlara Hangi cezayı vereceğiz? Onu belirleyelim” diyor.. O da ceza peşinde
. Şair geliyor, Yolun ortasına Düşmüş taşa şiir yazıyor.
Sonra köylü geliyor,
Sırtında “küfe” Bakıyor ki yolun ortasında bir taş, Hemen küfeyi bırakıyor. “Ya Allah, Bismillah” deyip taşa sarılıyor. Sağa dola derken o koca taşı kaldırıyor yolun kenarına bırakıyor. Eşya sepetini alıp gidecek, Bakıyor ki taşın altında bir kese. Keseyi açıyor ki, Altınlar var. Altınların üzerinde bir not var. öyle yazmış sultan: “Bu kesedeki altınlar, Elini taşın altına koymayı becerenler içindir.”
TAŞIN ALTINA ELİNİ SOKMA HİKAYESİ, hikayeden doğmuş.
Bu hikayeyi anlatınca elini Taşın altına sokan değerli abim Konya Pancar Ekicileri Kooperatif Başkanı Ramazan Erkoyuncu aklıma geldi. Gerçekten Konya’nın tek markası TORKU’yu ve iştiralarını ayakta tutup ilk günkü gibi ihtişamına kavuşturmak için gece gündüz mücadele verdiğine. Samimi olarak her şeyi gerçek rakamlar ile anlattığına şahit oldum. Ramazan Erkoyuncu Abimle sohbet ederken şöyle anlattı : ‘’ Bir takım saiklerin ağaçlar üzerinde kurumu yıpratmasın asla müsaade etmeyeceğim. Konya Şeker ve bağlı tüm işletmeler geleceğe daha emin adımlarla yürüyebilmek için tasarruf yapmak zorunda. Tasarrufu geleceğin daha büyük ve güçlü markası TORKU için olmazsa olmaz şart olarak görüyoruz. Anadolu Birlik Holding ve iştiraklerinin kapısı herkese açıktır, bütün şeffaflığımızla iyi niyetle gelen her kişi ve kurumun öneri ve istişaresini de değerlendirmeye hazır bir açık kapı yönetim anlayışı sergiliyoruz. dedi.
Bu haftaki yazımı mensubu olmaktan ve 28 yıl hizmet etmekten onur duyduğum, Türkiye ‘de ilk Şeker Fabrikasının kuruluş hikayesi yazarak tamamlamak istiyorum.
Trenden Ankara İstasyonu'na, sırtında bir heybe, beyaz seyrek sakallı, yetmiş yaşında Uşaklı bir köylü indi. Rastladığı ilk üniformalıya;
- Gazi Paşayı görmek istiyorum! dedi.
Adam demiryolcuydu.
Demiryolcu, binayı gösterdi;
- Şu binaya gelir, herkesle konuşurdu ama şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Gelir mi, konuşur mu, konuştururlar mı bilmem?
Zorlukla Özel Kalem Müdürü Hayati Bey'in yanına girdi.
Neden geldiğini kısaca anlattı.
Gazi bugün gelecekti. Hayati Bey bu yaman köylüyü Gazi ile konuşturmaya karar verdi. Bir de kahve ikram etti.
Gazi öğleden sonra geldi. Bekleyen çoktu.
Hayati Bey hepsini atlatıp yaşlı köylüyü içeri soktu. Gazi köylüyü ayakta karşıladı. Oturttu.
- Buyur Nuri Efendi!
- Teşekkür ederim Gazi Paşam.
Ben Uşak'ın Kalfa Köyü'ndenim.
Babamdan helva ile haşhaş yağı imalathanesi kaldı.
Askerliğimi İstanbul'da yaptım.
Gözümü, kulağımı açtım. İstanbul'da çok şey öğrendim.
Avrupa'dan mektup zarfı içinde pancar tohumu getirttim.
Bu tohumları köyümdeki toprağıma ektim.
Pancar elde ettim.
Pancarları rendeleyip kaynattım.
Pekmez yaptım.
Şeker elde ettim.
Onunla köpük helvası imal ettim.
Pancardan şeker yapabileceğimize inandım.
Mehmet Hacim Bey'in önderliğinde elli bir kişi birleştik, "Terakki-yi Ziraat Anonim Şirketi"ni kurduk.
600.000 lira sermayemiz var.
Paşam, bize el ver, şeker fabrikamızı kuralım!
Köylü ister pancar yetiştirir, ister fabrikada çalışır.
Karnı doyar, yüzü güler.
Biz de, belki, biraz para ve sevap kazanırız.
Uşak şenlenir.
El verir misin?
Cumhurbaşkanı yerinden fırladı, Nuri Efendi'yi sevgiyle, saygıyla kucakladı;
- Hepiniz var olun! Türkiye’yi bu azim, bu istek, bu şevk kurtaracak!
Ben seni şimdi bir yaverle Başbakan'a göndereceğim.
O da seni, belki, bir - iki bakan ile konuşturur.
Hepsine bana anlattıklarını iyice anlat.
Bir sorun olursa aldırma, bana gel.
Kapım her zaman sana açık olacaktır..
Nuri Efendi'yi yanaklarından öptü.
Heybeli köylü, Türkiye'nin ilk şeker fabrikası kurucularından, ünlü Nuri Şeker olacaktı.
Hala Konya şeker genel müdürlüğünün makamına giderken Kocaman resmi bu günkü gibi gözlerimde canlandı . Nuri Şeker’i saygı ve rahmetle anıyorum ,
SAYGILARIMLA VESSELAM