Bazı yazılar vardır yazılacak ama elin varmadığı için bir türlü yazılamayan. Bazı olaylar vardır diline gelse de bir türlü anlatılmayan. Bu yazı da işte o tür bir yazı, bu olay da işte o tür bir olay.
Yüreğim de çok şeyler var kanayan, boğazımda çok cümleler var düğümlenen, dilimde çok kelimeler var harflerin yerini bilmeme rağmen bir türlü yazılamayan. İnsanoğlunun hayatında öyle arkadaşları vardır ki ne kadar tanıdığını iddia etsen de yüreğinde ki sıkıntıları bilemediğin.
Dışardan gördüğüm, bildiğim, tanıdığım kadarıyla dostum Şerif Onar’dı bu kez bana yukarda ifade ettiğim tüm satırları yazdıran. Çok uzun yıllar önce tanıdım. Konya basınında görevini hakkı ile yapan kendine has karakteri, güler yüzü ile herkesin gönlünü kazanan, sessiz, sakin içine kapanık bir insandı Şerif Onar.
Konya basınında uzun yıllar görev yapmasına rağmen sektörün tüm emekçileri gibi istediği ve hak ettiği yere bir türlü gelemeyen Şerif, yine kendi çabaları ve meslek aşkı ile bu kez yoluna Ak Parti Konya İl Başkanlığı Basın Bürosu’nda devam etme kararı almıştı. Ak Parti İl Teşkilatı’nın ilçeler dahil tüm basın işlerini büyük bir azimle sırtlanmıştı.
Ne zaman yanına gitsem kendisine, “Bu kasabanın Şerifi sensin” diyerek takılırdım. Ak Parti ile Konya Basını arasında çok önemli ve güzel bir köprü olmayı başarmıştı Şerif. Parti bünyesindeki başarısı bu kez kendisini Karatay Belediyesi Basın Bürosu’na kadar yükseltmişti.
Konya Basını ve Ak Parti İl Teşkilatı’nda gösterdiği başarısını burada da devam ettiren Şerif Onar, Karatay Belediyesi Basın Bürosu’nun bir anda gözdesi olmayı da başarmıştı.
Bu başarısı dün yani 13 Aralık 2024 Cuma akşam saatlerine kadar sürmüştü.
Bahtı kara dostum görev yaptığı Karatay Belediyesi Basın Bürosu’nda mesai arkadaşlarının yanında söylemeye dilimin varmadığı bir şekilde yaşama veda etti. Acı haber tez duyulur derler ya bu acı haberde bir anda duyuldu. Önceleri kimse inanmak istemedi, kimse Şerif’e böyle bir vedayı yakıştıramadı. Dışardan gördüğümüz kadarıyla neşeli, güler yüzlü, hareketli olan Şerif’in ne yazık ki ve ne kadar acıdır ki iç dünyasını bir türlü anlayamamışız.
“Bir insan eğer çok gülüyorsa takip edin kesinlikle bir yerlerde sessiz sedasız ağlıyordur. Çünkü içerisinde kimseye anlatamadığı bir derdi vardır”
Ben bu ifadeyi bir kaç kez bazı köşe yazılarımda kullanmıştım. Ancak gün gelip de dostum, kardeşim Şerif için kullanacağımı hiç ama hiç aklıma getirmemiştim.
Bir kez daha insanın yüzüne söylenmesi gereken güzel sözleri ertelemenin acısını yaşadım. Hayattayken bağıra çağıra haykırılması gerekenleri söyleyememiş olmanın pişmanlığı, geç kalmış olmanın can yakan gerçekliği ile bu yazıyı kaleme almak zorunda kalmam yüreğimi bir kez daha yakmıştı. Şerif kardeşimin acı haberinin duyulmasının ardından arkadaşı Asuman Arslan sosyal medyada duygularını şu şekilde paylaşmıştı;
“Vah gidene vah! Şerif Onar bizim çok eski arkadaşımızdı. Eskiler bilir Ak Parti il yönetiminde basın bürosunda 2008’de tanıdık onu, ilçeler dahil tüm basının yükü onun omuzlarında idi. Sonra Karatay Belediyesi’nde çalışmaya başladı ve sürekli 4 çocuk geçinemediğini şartlarının ağırlaştığını, kira pahalılığı onca emek verip hak ettiği yerde olmadığını söylerdi. Bende hangimiz hak ettiğimiz yerdeyiz sırtımız ayak izleri ile dolu üzülme kardeşim der teselli ederdim”
Ya işte böyle bizim göremediğimizi, dinlemeye bile vakit ayıramadığımız yüreğindeki burukluğu bu şekilde paylaşmak istemiş kederli dostumuz.
Evet, “Kasabanın Şerifi” dediğimiz, güler yüzüne, hoşgörüsüne, sevecenliğine, meslekteki başarısına her zaman imrendiğimiz ancak iç dünyasına inmeyi bir türlü başaramadığımız, derdiyle dertlenmeyi teklif bile etmeye güç bulamadığımız dostumuz kardeşimiz, basının çilekeş ferdi artık aramızda değil.
Kusura bakma Şerif kardeşim biz yine en kolay yolu seçtik. Bir kez daha sevdiğimiz bir insana sevdiğimizi söylemekte geciktik. Bir kez daha şu an satırlara döktüğümüz ve hayatta iken yüzüne haykırmak istediğimiz ifadeleri arkasından kaleme almak zorunda kaldık.
Diğer meslekleri bilmiyorum ama bizim basın mesleği çok nankör bir meslek be kardeşim.
Kendisine gönül vereni çok çabuk unutur bizim mesleğimiz. Sen istediğin kadar çabala senin tüm emeklerini, yıllarını, hayallerini bir tek hamlede silme özelliğine sahiptir. Kalabalık içinde bir anda yapa yalnız bırakılırsın.
Ünümüz çok olur ama unumuz az olur. O çok ün ve az un ile baş başa kalmak zorunda bırakılırız. İçimizden birisi, dertlerini, sorunlarını, acılarını, yüreğine gömerek, kimseye söyleyemeden göçüp gidince başta basının büyük abileri olmak üzere hepimiz birer klavye kahramanı kesiliriz.
Sağlığında aramayı bile kendilerine yük görenler, derdin ne diye sormayı akıllarına bile getirmekten aciz kalanlar, mesleğine verdiğin alın terini bir anda unutanlar, senin başına gelenlerin bir gün kendi başlarına geleceğini düşünmeyenler, ne oldum delisi olanlar. Kısacası yanında gibi görünüp de aslında halinden bir haber olan herkes gidişinin ardından birden iyilik meleği kesilir.
Yazarız, çizeriz, ah deriz, vah deriz kendimizi temize çıkartmaya çalışırız. Çalışırız da bir türlü içimizdeki hüznü, acıyı dindiremeyiz. Utancımızı, mahcubiyetimizi büyük bir ustalıkla saklamaya çalışır, cenazende kadraja girmek için en ön safı tercih ederiz. Hatta utanmadan sıkılmadan birde karalar giyilir, hasbelkader bir yerlerde birlikte çekilen bir foto varsa hemen paylaşılır.
Sonuç! Giden gittiği ile kalır, geride kalanları acıları ile baş başa bırakılır. Biz mi? Bizden bir nane olmaz…
Hakkını helal et diyeceğim, diyeceğim de ne yüzle! Ben helal ediyorum desem de sen duyamayacaksın. Bu işte de hesabımız mahşere kalacak. Burada herkes ne derse desin. Ne düşünürse düşünsün hepsi boş. Asıl hesap orada.
Helalleşmek isteyenleri bekle sen dostum. Bir gün hepsi o hesap gününde karşına gelecek. O zaman söz sende olacak.
Rahmetin bol, kabrin cennetten bir bahçe, Peygamber Efendimiz SAV komşun olsun güzel yürekli insan. Başta ailen, çocukların, henüz dünyaya gelmemiş yavruna ve yüzlerine bakmaya yüzümüzün olmadığı tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.