Okuduğum bir eserde çok dikkatimi çeken rüya ve tabiri günümüzde ve İslam’da yeri nedir ilgimi çektiği için bu haftaki yazımda bu konuyu aktarmak istedim .
Hep derler ya uyku, ölümün kardeşidir diye . Uyku esnadasın da ruh bedenden ayrılırmış. Alemi dolaşır , yani bedenler ve ruhlar aleminin görüntüsüdür. Ruh zaman mefhumunun olmadığı bu yerde, olmuş ve olacak şeyleri görebiliyormuş . Uyandığı zaman bunları farklı şekilde hatırlarmış insan . Günümüzde Uyumaya giden birine “Tatlı rüyalar” demek adettir ya . Bazen de birine olmayacak beklentiye, “Rüyanda görürsün” deriz. Çok istediğimiz ve Beklemediğimiz bir anda istediğimize kavuşunca , “Rüyada mıyım?” diye sorarız kendimize. Sohbet ortamında pek çok kimse hiç rüya görmediğini iddia eder. Buna mukabil rüya gördüğünü söyleyenler, esasında çok rüya görenler değil, gördüğü rüyaları iyi hatırlayanlardır. Çokları rüya görür, ama unutur. Rüyaların bir kısmı ise, isteklerin gerçekleştiği veya elindekini kaybettiği telafi rüyalarıdır. Aç kimsenin yemek yediğini veya hoşlanmadığı birini ölmüş görmek gibi. “Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görürmüş” sözü meşhurdur.
Sevgili dostlarım
İlerleyen Tıp ilimin de ve ilim adamlarının , uyku sırasında yeni tarama teknikleri ile beyni tetkik ederek farklı neticelere varmaktadır. Din ve modern bilimin rüyalara bakışı farklıdır; ama müşterek noktalar da yok değildir. Bunun tespiti sayesinde beyindeki rahatsızlıkların tedavisinin kolaylaşabileceği, yani rüyaların iyileştirici gücü olduğu düşünülmektedir. Çok güçlü bir ahiret inancının bulunduğu günümüzde rüya tabiri de çok mühimdir. Çünkü rüyanın, görenin iradesi haricinde cereyan ettiğine inanırlar. Eskiden Padişahlar rüyalarının tabir edilmeden sefere çıkılmazdı. Büyük İskender yanında hep bir tabirci bulundururdu. Uzun süren TYROS kuşatmasından vazgeçeceği sırada rüyasında kendisini kalkanı üzerinde zafer dansı yaparken görmüş ve Rüya tabircisi son bir hücumla şehrin düşeceğini söylemiş . Öyle de olmuş.
Okuduğum eserde Constantinos, rüya üzerine Hristiyanlığa girmiş ve İstanbul’u da gördüğü bir rüya üzerine kurmuş. Iustinianus, rüyasında bir azizin, kendisine gümüş bir levha üzerinde Ayasofya’nın resmini gösterdiğini görmüş, mimar da o gece aynı rüyayı gördüğünü anlatınca, bu manevî işaret üzerine inşaata başlanmış. İsa aleyhi selam zamanında Kudüs’te 24 tabirci varmış. Hatta onun doğuşunu bile üç tabirci müjdelemiş. Hazret-i Meryem’in nişanlısı Yusuf, ayrılmak istediğinde rüyasında onun masum ve iffetli olduğunu gördümüş. Yine rüyada Herodes’in şerrinden kurtulmak için, hanımını ve çocuğu alıp Mısır’a gitmesi bildirilmiş.
Canlar
Vahiy, bazen rüyada gelmiştir. “Peygamberlerin rüyası vahiydir.” İbrahim aleyhi selama rüyasında oğlunu kurban etmesi emredildiğini Kur’an-ı kerim anlatır. Yusuf suresinin esas teması rüya üzerinedir.
İslâmî kaidelere göre rüya 3 çeşittir:
1. Rahmanî rüya, Allah tarafından uyku zamanında (ruhlar aleminde) kullarına müjde ve ikaz ihtiva eden rüyadır. İnsanlar bu rüyalarda kaybettikleri sevdiklerini görür, ayrıca hayatlarına istikamet verir, kalpleri sakinleşir. Rahmanî rüya karmakarışık değil, açıktır. Uyandığı zaman tamamıyla hatırdadır. Bu gibi rüyalar için, “Nübüvvetin 46 cüzünden biridir. Allah’ın, kullarına uykuda vahyidir” buyurulmuştur.
2. Şeytanî rüya, şeytanın delaleti ile görülen korkunç ve çirkin veyahut dine ve âdete aykırı rüyadır. Halk arasında kâbus, karabasan ve karakura denir.
3. Edgâsü ahlâm, insanın fazla yemekten dolayı midesindeki dolgunluktan veyahut humma gibi bir hastalığın tesirinden veya gündüz meşgul olduğu şeylerle zihnin dolu bulunmasından kaynaklanan karışık rüyalardır. Uyanıldığı zaman unutulan veya zihinde hayal meyal kalan şeylerdir. Tabiri yoktur. Gündüz kediyle çokça meşgul olan adamın rüyasında aslan görmesi; karnı aç yatan kimsenin güzel yemekler yemesi; susuz kimsenin, buzlu sular, şerbetler içmesi böyledir.
Sevgili Arkadaşlarım Kıymetli Kardeşlerim Canlar
Peygamber, rüyasında bir kadeh sütten içmiş, artanını Hazret-i Ömer’e vermişti. Sonra bunu ilim ile tabir buyurdu. Her sabah namazından sonra cemaate dönerek, “Rüya gören var mı, tabir edelim?” diye sorardı.
Hadis-i şerifte, “Gördüğünüz rüyayı Salih bir kula yahut akıllı birine anlatın” buyurdu.
Meşhurdur ki, ezanın bu günkü hâli, Sahabeden muhtelif şahısların gördükleri ve Peygamber efendimiz Resulüllah tarafından tasvip ve tabir edilen rüyalarla sabit olmuştur. İslâm inancında peygamberlerin rüyası sadık (doğru) rüyadır. Salih insanların rüyaları ise, doğru tabir edilmeleri halinde, tamamen reddedilecek vakalar değildir.
Hadîs-i şeriflerde, “Kıyamet yaklaştıkça müminin rüyası yalan söylemez. En doğru rüyayı, sözü en doğru olanlar görecektir. Esasen müminin rüyası peygamberliğin 46 (veya 70) cüzünden bir cüzdür” . Salih rüyayı Salih kimse görür” buyuruldu. Yani vahiy, son peygamberin vefatıyla kesilecek ancak rüya bazı hakikatlerin anlaşılması için geride ilhamla beraber yegane delil olarak kalacaktır. Rüya rüyayı görenden başkasını bağlamadığı gibi rüyayı göreni de her zaman bağlamaz. Rüya kişiye has ve ferdî bir bilgi kaynağıdır. Hiçbir zaman genel ve kesin bir hüküm ifade etmez.
SAYGILARIMLA VESSELAM