Toprak ve insan. Birbirini tamamlayan özelliklere sahip iki önemli unsur. Sanki biri olmayınca biri eksik kalıyor. Bu yüzden bu ikili, birlikte anılıyor olsalar gerek.
İnsan nedir? Topraktan yaratılmış yeryüzünde kendisine otorite verilmiş bir varlık. Toprak insan her ne kadar üstünde kurumlu, çalımlı, kibirli dolaşmış olsa bile, her zaman mütevazılığını gösterir ve onu ölünce bağrına basar. Lakin görünüşe bakılırsa ikisinin de gözü doymamış gözükür.
Öyle ki toprak, insan alma derdindedir. İnsan ise toprak alma derdindedir. Ne toprağın gözü doymuştur, ne de insanın gözü. Aslında ikisi de vazifelerini yaparlar.
Lakin insanı bekleyen en büyük tehlike bu toprak alımlarında kapitalistleşme eğilimine girmesidir. Bu durum vahim sonuçlar doğurur. En önemlisi Rabbini unutması ve O’ndan yüz çevirmesidir. Bu yüzden toprağın gözünün doymaması anlaşılabilir de, insanın gözünün doymamasının izah edilebilir makul bir tarafı yoktur.
Adiyat Suresinin 8.ayeti şöyle der:
“Muhakkak o, mal sevgisinden (ve dünyaya düşkünlüğünden)
dolayı (bencil ve cimri davranmaktadır ve) çok şedid-katıdır
(vicdansızdır.)”
Şimdi şöyle bir bakalım etrafımıza... Toprak yüzünden iki köy arasında niza var. İki kardeş arası toprak yüzünden bozuk. Çocuk babaya anaya kırgın, kızgın; toprağın bir kısmını sağlığında bölüp vermedi diye... Tapu Müdürlüğü dolup taşıyor maşallah. Yaşları 60' ın üstünde onlarca insan; alıyor da alıyor. Sonra da topraktan bir şey çıkmadı diyor. Oysa ki toprağın verdiğini ne verir ki? Bu hırs, bu tamah, bu gidişat nedir?
Oysa ki, hepimizin toprak olacağı yerlere toprak almak için ömrümüzü veriyoruz.
Çalışılıp çabalanılacak elbet. Toprak da alınacak muhakkak. Sözüm, kastım miskinlik gibi anlaşılmasın. Demem o ki öyle toprak hırsı görüyorum ki, insan topraktan gelip yine toprağa gitmeyecek gibi. Oysa ki, insana iki metrekarelik bir toprak yetecek günün sonunda...
Son söz yine baştaki söz:
Toprak, insan alma derdinde
İnsan ise toprak alma derdinde.
Ne toprağın gözü doydu, ne de insanın.