TBMM komisyonunda 19 Haziran Perşembe günü (yarın) görüşülecek teklifler, özellikle Maden Kanunu olmak üzere Çevre Kanunu'na, Mera Kanunu'na, Elektrik Piyasası Kanunu'na ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanıma İlişkin Kanun'a yönelik olarak sunulması da öngörülüyor. "Ekonomik istikrar", "milli çıkar" ve "enerji bağımsızlığı" gerekçeleri ile sunulan düzenleme; Doğa koruma yaklaşımından uzaklaşarak yatırım olanakları şekillenen bir yasal çerçeve sunmaktadır.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç yaptığı açıklamada, teklifin yalnızca belirli sektörlere yatırım yapmayı sağlamadığını, aynı zamanda doğa koruma politikalarının kamuoyunda yapıldığını ve özellikle yerel halkın sözlerinin tamamen sona erdiğini vurguladı.
"Süper İzin" ile Tüm Engeller Kaldırılıyor
TEMA Vakfı'nın 2019 yılından bu yana, IV. Grup'un aldığı ruhsatlar hakkında yürüttüğü haritalandırma çalışmaları; orman ekimi, tarım arazilerinin, sulama suyu havzalarının ve kültürel mirasların ruhsatlandırılmasının tehdit altında olduğu ortaya konmuştur. 29 ilde yapılan bu çalışma, bu illerin toplam yüz ölçümünün ortalama %67'sinin IV. Grubun madenlere ruhsatlandırıldığı gösteriliyor.
Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Ataç, teklifte sunulan "süper izin" ile vahşi madencilik fiyatlarının tüm engellerin kaldırılmasına dikkat edilerek "Yeni torba yasa teklifiyle maden lisansı hızlandırılıyor ve geniş kitlesel yayıncının kitlesinin yeniden şekillendirilmesine izin veriliyor." şeklinde konuştu.
Özellikle tekliflerle birlikte IV. Grup yapılanlar ile kritik olanlar için gerekli izinleri vermek üzere "özel bir kurul" oluşturulacak şekilde işaret veren Ataç, "Bu kurula verilen geniş yetkilerle rekabetçi tüm izinler daha kısa sürede tamamlanmak isteniyor. Aynı kurul, esnek enerji için gerekli olan olan özel modüle ait depolamazları da acil kamulaştırma depolamayı alarak önünü açabilecek. kararların özel olarak yetkilendirilmiş bir kurul tarafından alınması pek çok hata içermektedir." dedi.
Orman Alanlarının Denetimi Madencilik Yönetimine Bırakılıyor
Öte yandan, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü'ne (MAPEG) devredilmesi öngörülüyor. Bu durumda ormancılık konusunda uzman olmayan bir kurum, hem ormana verilen hem de madencilik işletmesi devam ederken yapılmakta olan uyumluluğu izlemekle sorumlu olacaktır.
Bu şemaların MAPEG'e devre dışı bırakılmasının ormanlara zararın ihmal edilmemesi sinyali geldiğini söyleyen Ataç, ormancılık konusunda yeterli kapasitesi bulunmayan bir kuruma ormanların emanet edilmesinin, doğa için büyük risk oluşmasını; Orman Genel Müdürlüğü (OGM) gibi saha hakimiyeti olan, bu bölgelerin dışında bırakılmaması gerektiğini belirtti.
Zeytinlikler Gözden Çıkarılıyor
Zeytinlikler, Türkiye'de özel kanunla yapılandırılabilir ve özel kontrat sahipleridir. Mevcut zeytinliklere 3 km mesafede toz ve duman çıkaran tesislerin satışı yasaklanıyor. Ancak yeni düzenleme, satın almayı fiilen ortadan kaldırıyor.
Vakfın Yönetim Kurulu Başkanı Ataç, yeni düzenlemeyle zeytinliklerin kömür madenciliği için gözden kaçırıldığına dikkat ederek şu değerlendirmede bulundu:
"Torba yasa teklifiyle 3213 Sayılı Maden Kanunu'na geçici bir madde eklenerek, Muğla'daki zeytinlikler termik santrallere kömür temini amacıyla madenciliğe tabi tutulabilir. Bu alanlarda artık maden aranabilecek ve çalıştırılabilir. Zeytinliklerin 'taşınabilir' ilan edilmesiyle bu üretim ve kültürel miras alanları adeta bir eşya haline getiriliyor. Bu yalnızca Muğla için değil, gelecekte Türkiye dağılımıki tüm zeytinlikleri biten bir yaklaşımdır."
3-4 Ayda Otomatik Onay: Korunan Alanlar Yatırıma Açılıyor
TBMM'ye sunulan yasa teklifinin yalnızca ormanlar ve zeytinlikler değil, aynı zamanda madencilik uygulamalarının tamamen yasaklanması gereken korunan alanları da ciddi biçimde tehdit ettiğini söyleyen Ataç, özellikle doğal ve tarihi sit koşullarının durumuna dikkat çekti. Teklifin bu alanlarda yapılan başvurulara 3-4 ay içinde yanıt verilmemesi halinde izin verilmesi sayılması hükmünü getirmesinin son derece endişe verici olduğunu vurgulayarak şu değerlendirmede bulunuldu:
"Doğal ve tarihi koruma alanlarında 3-4 ay içinde yanıt verilirse izin verilir sayılması kabul edilemez. Bu, doğayı korumala resmi kurallar seçeneklersiz hâle getirir. Bu fizyolojik bakım işlemlerinin kapatılması gerekmektedir. Ayrıca arama izni verilmiş bir faaliyete işletme izninin de verildiği sayılması, arama ve potansiyel çevresel sıcaklıkların farklı göz ardı edildiğini;
Bununla birlikte teklif; Mera Kanunu, Toprak Koruma Kanunu ve Çevre Kanunu gibi temel yasalarda yapılan değişiklikler ile tarım arazileri, meralar, sulak alanları, milli parklar ve sit alanları gibi koruma çözümlerine sahip doğal ve kültürel varlıklar da yatırım tehdidinin temelinde sokuyor.
Son olarak "üstün kamu harcaması" tanımının daraltılması ve "eş zamanlı izin" gibi uygulamaların ile koruma sürecinin hukuki sorunları yaşanıyor. Bu durum, doğal dengeyi, yaşam yaşamını ve yurttaşının katılma hakkı göz ardı eden bir yaklaşımı beraberinde getiriyor.
ÇED Süreci Zayıflatılıyor
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) paketleri, doğayı ve insanın korunmasının en temel araçlarından biri. Ancak mevcut uygulamalarda dahi bu süreci barındıran pek çok eksiklik, torba yasa teklifiyle birlikte daha da işlevsiz hale getiriliyor. Teklif, "ÇED zenginlikleri" beklenmeden teşvik, onay ve lisans verilmesine başlanmasına izin veriliyor.
Ayrıca 2872 sayılı Çevre Kanunu'nda yer alan "ÇED Gerekli Değildir" yarışmalarının, hangi performansların nasıl değerlendirileceği konusunda ciddi bir gösteriler düzenleniyor. Bu değişiklikler, doğayı korumak için var olan yapının daha da fazla olmasına yol açabilecek.
Bu tablodaki değişiklikler ÇED'in önemine değinen Ataç, "Zaten tablo gibi büyümen ÇED genişliyor, bu düzenlemeyle neredeyse tamamen devre dışı bırakılıyor. Projelerin hiçbir doğaya, tarıma, sağlığa ve yerel yaşama etkileri alınmadan ilerlemesinin önü açılır. Artan 'eş zamanlı izin' uygulamasıyla ÇED desteği beklenmeden ve verilebilir. Bu, doğa için tahribatta geri yapılıyor yok. şeklinde konuştu.
Türkiye'nin Son Kararı: Doğayı Korumalıyız!
Bu yasa teklifi yalnızca teknik bir düzenleme değil; doğaya, kültüre, anlaşmaya, üretime, kırsal yaşama ve toplumsal değerlere yönelik bir tehdit olarak karşımızda duruyor.
Zeytinliklerin taşınabilir ilan edilmesi, ormanların mühendisliğinin devre dışı bırakılması, ÇED'in etkisiz hale getirilmesi ve korunan geniş yatırım depolama açılması, Türkiye'nin doğal varlıklarını ve üretimin geri dönüşsüz bir yola sürüklenmesi mümkündür.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, teklifin yalnızca çevreyi değil, aynı zamanda yerel halkın, gelecek nesillerin yaşam fiyatları, gıda ve su harcamalarını tehdit ettiğini kamuoyunda bu konuda duyarlı davranmaya ve olaylara TBMM'ye iletmeye davet etti:
"Bugün olacaklar, geleceğimizi de belirleyecek. Zeytinlikler, ormanlar, meralar, su varlıklarımız bir kez kaybedildiğinde, bir daha geri kazanılamaz. Doğayı korumak herkesin ortak sorumluluğu. Bu nedenle TEMA Vakfı olarak toplumun tüm kesimlerini, karar vericileri ve sivil salgınları bu üremeye karşı durmaya; zeytinliklere, ormanlara, yetişkinlere sahip oluyoruz."