Belirsizlik çağının istikrarlaştırıcı gücü

İstikrarlaştırıcı bir güç olmanın gereği olarak ve uluslararası sistemde var olan eşitsizliğe, adaletsizliğe ve sorunlara çözüm bulma özelliği çerçevesinde Türkiye "dünya beşten büyüktür" ve "daha adil bir dünya mümkün" söylemleri üzerinden yeni bir yaklaşım sunmuştur.

GÜNCEL 688 kez okundu.

Belirsizlik çağının istikrarlaştırıcı gücü

21. yüzyılı herhangi bir sıfatla betimlemek gerekirse "belirsizlik çağı" yerinde bir nitelendirme olacaktır. Zira bu yüzyılda ortaya çıkan krizler ve bunların beraberinde getirdiği belirsizlik süreci günümüz uluslararası sisteminin yerleşik bir niteliği haline gelmiştir. 21. yüzyılda uluslararası sistemdeki belirsizlik ve kriz süreci, 11 Eylül saldırıları (2001), ABD'nin küresel teröre karşı savaş ilanı sonrasında Afganistan (2001) ve Irak'ı İşgali (2003), 2008 Mali Krizi, Arap Baharı (2010), Covid Pandemisi (2019) ve Rusya-Ukrayna Savaşı (2022) ile kendisini göstermiştir. Bununla birlikte; özelde Tayvan genelde uluslararası sistem üzerinde zirveye ulaşan ABD-Çin rekabeti ve Ukrayna işgali sonrasında Rusya-Avrupa rekabetinin ortaya çıkışı bağlamında büyük güç rekabetlerinin geri dönüşü, Covid pandemisi sürecinde uluslararası kurumların işlevsizliği ve pandemi süreci sonrasında yoğunlaşan enerji ve gıda krizi uluslararası sistemin istikrarını olumsuz yönde etkileyen pratiklerdir. Öyle ki, bu süreçte Irak, Afganistan, Somali, Suriye, Libya, Lübnan gibi ülkeler "başarısız devlet" haline gelirken, Rusya, Çin gibi ülkeler revizyonist devletler olarak nitelendirilmiştir. Bu uluslararası sistem panoramasını daha da belirsiz hale getiren ise sistemin başat güçlerinin bizatihi istikrarsızlaştırıcı aktörler haline gelmeleridir. Böylesi bir uluslararası siyaset ortamında yalnızca Türkiye akıllı ve normatif gücünü birleştirerek uluslararası sistemin küresel ve bölgesel düzeylerinde istikrarlaştırıcı bir dış politika yürütmektedir.

Politik açılımlar

Bu kapsamda Türkiye'yi Fahrettin Altun'un kavramsallaştırmasıyla 21. yüzyılın istikrarlaştırıcı gücü olarak nitelendirmek mümkündür. Öyle ki istikrarlaştırıcı güç, ortaya çıkan çatışma ve krizleri barışçıl yöntemlere başvurarak çözmeye çalışan ve uluslararası sistemde var olan eşitsizlik, adaletsizlik ve sorunlara cevap bulmayı amaçlayan bir güçtür. Altun'un kavramsallaştırması açısından bakıldığında son yirmi yıllık süreçte Kıbrıs sorunu, Suriye ve Libya iç savaşları, 2020 Dağlık Karabağ Savaşı, Rusya-Ukrayna Savaşı, Covid Pandemisi ile enerji ve gıda krizine yönelik izlediği politikalar, Türkiye'nin istikrarlaştırıcı güç haline geldiğini gösteren emareler olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda Türkiye'nin istikrarlaştırıcı güç olduğu tespitini temellendirmek için yaklaşık çeyrek asırlık süreçte Türkiye'nin içeride ve dışarıda ortaya koyduğu politik açılımları ortaya koymak gerekmektedir. Zira Türkiye'nin uluslararası sistemin istikrarlaştırıcı gücü olmasını sağlayan yalnızca izlediği dış politikası değil aynı zamanda ülke içinde gerçekleştirdiği atılımlar ve bunun üzerine bina edilen politik istikrarıdır.

Türkiye'nin istikrar ve kapasite geliştirme süreci

Bir devletin istikrarlaştırıcı güç haline gelebilmesi için öncelikle iç istikrarını sağlaması ardından da bunun beraberinde getirdiği ivmeyi dış politikada etki yaratma potansiyeline kanalize etmesi gerekmektedir. Türkiye'nin bahse konu olan iç istikrarı ve kapasite artırımını sağlaması ise dört politik payanda üzerine bina edilmiştir. Bu unsurlardan ilki, Türkiye'nin yaklaşık son çeyrek asırlık süreçte altyapı sorunlarının çözümü için projeler geliştirmesidir. Nitekim altyapı yatırımları, diğer sektörlerin verimliliğini arttırması hasebiyle kalkınmanın ve kapasite geliştirmenin ön koşulu olarak değerlendirilmektedir. İfade edilen önem hasebiyle Türkiye, İstanbul Havalimanı, Rize-Artvin Havalimanı, Marmaray, Osmangazi Köprüsü, Çanakkale 1915 Köprüsü, Avrasya Tüneli, Yeni Zigana Tüneli, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP), Türk Akımı, Yusufeli Barajı gibi büyük projeleri hayata geçirmiştir. İç istikrarın ve kapasite artırımının sağlanması politikasındaki ikinci unsur Türkiye'nin teröre karşı mücadelesinde takındığı amansız ve tavizsiz tutumudur. Öyle ki, Türkiye PKK/PYD/FETÖ gibi terör örgütlerinin yurt içinde etkinlik kurma girişimlerini boşa çıkarmış ve "terörü kaynağında yok etme" konsepti ile yurt dışındaki terör odaklarına karşı sınır ötesi operasyonlar yürütmüştür. Böylece Türkiye yalnızca iç istikrarını ve ulusal güvenliğini tesis etmekle kalmamış aynı zamanda teröre karşı mevziisini Türkiye'den değil sınırları ötesinden başlatmıştır.

Üçüncü politik payanda, yerli ve milli projelerin gerçekleştirilmesiyle dışa bağımlılığın azaltılması bağlamında iç istikrar ve kapasite artırımının sağlanmasıdır. İHA ve SİHA'lar, milli muharip uçak (KAAN), ATAK helikopteri gibi hava araçları; TCG ANADOLU, silahlı insansız deniz aracı (ULAQ), firkateyn ve sahil güvenlik botu, Fatih Sondaj gemisi gibi deniz araçları; Altay, Kaplan ve Pars Tankları, Kirpi gibi kara araçları; İMECE ve TÜRKSAT 6A gibi uydular; akıllı mühimmatlar ve TOGG, Türkiye'nin önemli sektörlerde dışa bağımlılığını azaltmakla kalmamış aynı zamanda Türkiye'nin yeni ve prestijli ihraç ürünleri olarak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte söz konusu yerli ve milli projeler, dış politika açısından önemli görülen ekonomik ve askeri güce katkı sağlamakta ve dışa bağımlılık hususunda oluşan tedarik sıkıntısı veya açık/örtülü ambargoları etkisiz hale getirmesi hasebiyle Türkiye'nin kendi ulusal menfaatlerini önceleyen bir dış politika icra etmesini kolaylaştırmaktadır.

Dördüncü politik payanda ise dışa bağımlılığı ve cari açığı kapatma amacıyla yürürlükte olan enerji projelerinin gerçekleştirilmesidir. Bu kapsamında Türkiye Akkuyu, Sinop ve Çanakkale'de nükleer santraller kurma, karada ve denizlerde -Yavuz, Fatih ve Kanuni sondaj gemileri ile Barbaros Hayreddin Paşa ve Oruç Reis sismik araştırma gemileriyle- hidrokarbon kaynakları bulma ve yenilebilir enerji kaynaklarına yatırım yapma politikalarını sürdürmektedir. Söz konusu politikalar neticesinde Sakarya Gaz Sahası, Esma Çevik ve Aybüke Yalçın kuyuları keşfedilmiş ve Akkuyu Nükleer Santrali açılmıştır. Ek olarak Türkiye son yirmi yılda sürdüğü politika sayesinde yenilenebilir enerji kaynaklı kurulu güçte Avrupa'da beşinci, dünyada ise on ikinci sıraya yükselmiştir. İfade edilen dört politik payandaya dayanan iç istikrarın ve kapasite artırımının sağlanmasıyla Türkiye uluslararası sistemdeki özgül ağırlığını arttırmıştır. Zira yaklaşık son çeyrek asırlık süreçte ulusal güvenliği tehdit eden terörün içeride ve dışarıda bitme noktasına getirilmesi, GSYİH'nın yaklaşık üç kat artması, savunma sanayinin yerlilik oranının yüzde 80'e çıkarılmasıyla Türkiye, iç istikrar ve kapasite artırımını sağlayarak kendi ulusal menfaatlerini önceleyen, insani ve proaktif bir dış politika izleyebilmesinin önünü açmıştır. Bu çerçevede iç istikrarın ve kapasite artırımının sağlanması, Türkiye'nin bölgesel ve küresel sorunlarda istikrarlaştırıcı bir güç olarak ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir.

Bölgesel ve küresel politikalar

Türkiye'nin iç istikrarını ve kapasite artırımını sağlamasıyla beraber yaklaşık çeyrek asırlık süreçte izlediği ve kendi ulusal menfaatleri ile egemenliğinin korunmasını önceleyen, normatif ve akıllı güç stratejilerinin birleşimine dayanan dış politikası, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması çerçevesinde istikrarın korunmasını da içerisinde barındırmaktadır. Başka bir ifadeyle Türkiye bölgesinde ve küresel düzeyde etkiler ortaya çıkaran çatışmalarda diyalog kanallarını açık tutma ve barışın sağlanması bağlamında istikrar üretici güç olma, insani krizlerde sorumluluk alma ve uluslararası sistemde var olan adaletsizlik ve sorunlara çözüm sunma unsurlarına dayanan proaktif ve istikrarlaştırıcı bir dış politika izlemektedir.

Söz konusu iddiayı örneklerle somutlamak gerekirse, Türkiye, Suriye'de iç savaşla meydana gelen insani krizin hafifletilmesi için azami çaba göstermiş, Suriye'deki siyasi istikrarsızlığı fırsat bilen DEAŞ ve PKK/PYD'ye karşı uluslararası hukuk çerçevesinde harekâtlar gerçekleştirerek hem kendi sınır güvenliğini tesis etmiş hem de terörden arındırılmış bölgede inşacı bir güç olarak hareket ederek bölgenin istikrara kavuşmasını sağlamıştır. Ayrıca Türkiye, İdlib'de insani krizin son bulması için Rusya ile iş birliği yaparak bölgenin istikrarına olumlu katkı sunmuştur. Suriye'ye benzer şekilde Türkiye'nin istikrarlaştırıcı bir güç rolünün örneklerinden bir diğeri ise Libya olmuştur. Kaddafi rejiminin son bulmasıyla Libya'da ortaya çıkan iç savaşta Türkiye, BM tarafından meşru kabul edilen Ulusal Mutabakat Hükümeti'ni (UMH) desteklemiştir. Bu bağlamda Türkiye ve UMH "Güvenlik ve Askeri İş Birliği Mutabakat Muhtırası" ve "Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası" imzalayarak, Libya'da Hafter'in haksız bir biçimde kontrolü ele geçirilmesini engellemiş ve aynı zamanda Türkiye'nin mavi vatanda egemenlik hakları koruma altına alınmıştır. Söz konusu mutabakat muhtıraları sayesinde Türkiye, Libya ve Doğu Akdeniz'de istikrarlaştırıcı ve düzen kurucu bir rol üstlenmiştir.

Ortadoğu'ya ek olarak Kafkasya'da Türkiye, Soğuk Savaş'tan günümüze uluslararası güvenliği olumsuz yönde etkileyen Dağlık Karabağ'daki işgal durumunun sona ermesinde Azerbaycan'a destek vermiştir. Öyle ki, 2020 Karabağ Savaşı'nda Türkiye hem savunma sanayi alanında hem de diplomasi alanında Azerbaycan'a tüm gücüyle destek vererek, uluslararası güvenliği olumsuz yönde etkileyen Dağlık Karabağ'daki uluslararası hukuka aykırı durumun ortadan kaldırılmasını ve Karabağ'ın yeniden Türk yurdu olmasını sağlamıştır. Ayrıca Türkiye, uluslararası sistemi doğrudan etkileyen Rusya-Ukrayna Savaşı'nda da istikrarlaştırıcı bir güç olarak hareket ederek, küresel krizin en kısa sürede sonlanması için girişimlerde bulunmuştur. Nitekim Batı'nın uyguladığı yaptırımlara katılmayarak kendi ulusal menfaatlerini önceleyen Türkiye, savaşan iki taraf arasında diyalog kanalları açık tutabilen tek ülke haline gelmiştir. Bu kapsamda hem Rus ve Ukraynalı yetkililerin hem de Rus ve Amerikalı istihbarat başkanlarının müzakere adresi Türkiye olmuştur. Son olarak Türkiye, Etiyopya örneğinde olduğu üzere Afrika'da isyancı kuvvetlerin bir ülkenin siyasi istikrarını ortadan kaldırma girişimlerinin engellenmesinde de istikrarlaştırıcı güç rolünü ifa etmiştir.

Öte yandan Türkiye barış ve güvenliğin sağlanması hususunda istikrarlaştırıcı güç olarak küresel düzeyde ortaya çıkan insani krizlerde sorumluluk almaktan kaçınmamıştır. Öyle ki, dünyanın neredeyse her bölgesini etkileyen Covid pandemisinde uluslararası kuruluşların yetersiz kalması ve ülkelerin kendi ulusal çıkarları çerçevesinde başka ülkelere ait maske, dezenfektan gibi malzemelere el koyması gibi insanlık dışı muamelelerde bulunmasına karşılık Türkiye, normatif ilkelere bağlı kalarak pek çok ülkeye yardım göndermiştir. Bununla birlikte pandemi ile daha da büyüyen gıda krizinin etkisinin küresel düzeyde azaltılması için Türkiye, BM ile birlikte Ukrayna ve Rusya arasında tahıl anlaşmasının yapılmasını sağlamıştır. Bahsi geçen anlaşma sayesinde Ekim 2022'ye kadar 9,2 milyon ton tahıl taşınmıştır.

Daha adil bir dünya mümkün

İstikrarlaştırıcı bir güç olmanın gereği olarak ve uluslararası sistemde var olan eşitsizliğe, adaletsizliğe ve sorunlara cevap bulma özelliği çerçevesinde Türkiye "dünya beşten büyüktür" ve "daha adil bir dünya mümkün" söylemleri üzerinden de yeni bir yaklaşım sunmuştur. Nitekim mevcut uluslararası düzende adalet ve eşitlik arayışının sonuçsuz kaldığı, uluslararası sistemdeki temel ilkelerin başta büyük güçler olmak üzere pek çok devlet tarafında ihlal edildiği, terör, göç, iklim krizleri gibi sınır aşan sorunların çözümünde ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın gösterdiği üzere savaşın engellenmesi hususundaki yetersizliğin bulunduğu, veto yetkisinin BM'nin etkinliğini azalttığı ve BM'nin küresel-siyasi dengeyi yansıtmadığı varsayımlarından hareket eden Türkiye her devletin adil temsilinin sağlandığı ve uluslararası sistemdeki güncel güç dengelerinin gözetildiği bir BM reformu sayesinde eşitsizlik, adaletsizlik ve küresel sorunların çözülebileceğini ileri sürmüştür. Bu kapsamda Türkiye BM Güvenlik Konseyi reformunda Konsensüs İçin Birlik grubunun önerisini desteklerken, aynı zamanda BM Genel Kurulu yetkilerinin arttırılması ve BM Güvenlik Konseyi'nin daimî üye sayısının arttırılmasını önermiştir.

Görüldüğü üzere Türkiye yaklaşık son çeyrek asırlık süreçte izlediği dış politika ile 21. yüzyılın istikrarlaştırıcı gücü haline gelmiştir. Ancak daha önce de vurgulandığı üzere Türkiye'nin istikrarlaştırıcı güç olabilmesinin yegâne zemini izlediği dış politika değildir. Hatta içeride politik istikrarını sağlamış, ulusal birliği ve bütünlüğünü bozmaya yeltenen odakları lağvetmiş bir Türkiye tesis edilmeden dışarıda istikrarlaştırıcı bir Türkiye tesis etmek mümkün değildir. Dolayısıyla Türkiye'nin akıllı ve normatif gücünü birleştirerek oluşturduğu istikrarlaştırıcı gücünden rahatsız olan ve uluslararası sistemdeki kriz ve belirsizlik süreçlerinden güç devşiren küresel emperyal güçlerin öncelikli hedefi Türkiye'nin böylesi bir güç olmasını sağlayan siyasi iradesi olmuştur. Çünkü ancak bu siyasi irade alaşağı edilebilirse Türkiye küresel emperyalizmin tam da istediği gibi kısır iç tartışmalarına kapanacak ve gücünü içeride tüketecektir. Bu bakımdan Türkiye'nin önünde duran yol ayrımı, istikrarlaştırıcı bir güç olarak Türkiye'nin içeride ve dışarıda elde ettiği kazanımları daha da ileri taşıyacak bir siyasi irade etrafında kenetlenmek ya da her bir bileşeni Türkiye'nin farklı bir kazanımını tasfiye etmeyi vaat eden gayri milli odakların tuzağına düşmek arasındadır.

meaksoyy@gmail.com

KAYNAK :  AÇIK GÖRÜŞ   https://www.star.com.tr/

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
DOSD Meram’ın Özel Çocukları 23 Nisan’ı Çoşkuyla Kutladı

DOSD Meram’ın Özel Çocukları 23 Nisan’ı Çoşkuyla Kutladı

23-04-2024 - GÜNCEL

Hasan Kılca: Siz Geleceğimizsiniz Ve Sizler İçin Ne Yapsak Azdır

Hasan Kılca: Siz Geleceğimizsiniz Ve Sizler İçin Ne Yapsak Azdır

23-04-2024 - GÜNCEL