Sevgili Arkadaşlarım, Kıymetli Kardeşlerim, Canlar,
Gündelik hayatın koşturmacası devam ederken hiç beklemediğimiz bir anda, aniden karşımıza beklenmedik bir sürprizler çıkabiliyor. Bu sürprizler kimi zaman güldürüyor, kimi zaman ağlatıyor, kimi zaman da şaşırtıyor insanı. Lakin bugüne dek karşıma çıkan sürprizler benim yüzümü hiç güldürmedi. Yaşıyorsak karşımıza çıkacak olan tüm sürprizlere hazırlıklı olacağız. Bu hayatın değişmez kanunu. Hayatın yazı var, kışı var, acısı var, neşesi var. Bunların hepsi bizim için. Rabbim bunaltmasın, hakkımızda hayırlı olanı nasip etsin İnşallah.
Bu güne dek çevremizde çok büyük acılara maruz kalan dostlarım hatta öbür dünyaya göç edenlerde oldu. Allah rahmet eylesin mekânları cennet olsun. Şunu düşünmeden edemiyorum. İnsan bu denli büyük acılara nasıl tahammül edebiliyor diye? Yüce Mevla’m, bizleri öyle mükemmel bir kıvamda yaratmış ki, çekilemez denilen çileleri çekiyor, dayanılamaz denilen acılara katlanıyoruz. Allah (c.c), Kuluna çekeceği kadar sıkıntı veriyor demek ki. Yoksa çekilir mi bu dünyanın yükü, kahrı?
Sevgili Arkadaşlarım,
İnanın bu yaşıma kadar hep hayata olumlu bakıyordum. Olumlu bakıp düşünmem sayesinde birçok badireyi hastalığı küçük hasarlar ile atlatabildim. Allah’a şikâyet olmasın fakat bu sefer farklı sınava tabi tutuldum önce Allah’ın izniyle sonra doktor hocalarımın sayesinde bu sınavda atlatacağıma inancım tam. “Hoştur bana senden gelen ya gonca gül yahut diken.” deyip Allah’a (c.c.) teslim olmak, O’nun takdirine boyun eğmek, sabrı sıkıntılarımızın ilacı bilmek zorlu hayat şartlarında dua ile ona sığınmak tek çaremiz. Kimimiz zenginlikle, kimimiz fakirlikle, kimimiz hastalıkla, kimimiz gülerek, kimimiz de ağlayarak hayat sınavına tabi tutuluyoruz. Burada esas nokta hayatı paylaşmak, birlikte yaşamayı bilmek, hayat sınavında sağlıkta ve hastalıkta zor günde ve güzel günde birbirimizin yanında olmaktır. Bunu becerebilmek için de önce kardeşlik hukukuna riayet etmemiz gerek.
Sevgili Dostlarım,
Hayat, yaşayarak düşe kalka öğrendiğimiz ve olgunlaştığımız bir süreç. Bebekliğimizden şu vaktimize kadar bir yavru serçenin uçmayı öğrenmesi gibi, biz de hayatta birçok şeyi yaşayarak öğreniyoruz. İyiyi, kötüyü, güçlüyü, zayıfı, sevabı, günahı, pişmanlığı, tövbeyi ve hepsinin ne olduğunu yaşarken öğreniyoruz. Hayat boyu öğrenme süreci içerisinde çevremizden etkilendiğimiz gibi, biz de aynı şekilde çevremizi etkiliyoruz. Bize verilen akıl ve fikir nimetini kullanarak yapıyoruz bütün bunları. Bunun için tefekkür ibadet sayılıyor bizim inancımızda. Yerlerin, göklerin, insanların, hayvanların, bitkilerin kısacası canlı cansız bütün varlıkların yaratılışı üzerinde düşünmek ve bunlardaki hikmeti kavramak bize kutsal kitabımız Kur’an’ın emri. Dar ve sıkıntılı zamanlardaki isyankâr tavrımız bizden birçok şeyi alıp götürüyor. Ruh dünyamızda telafisi zor derin yıkıntılara sebep oluyor. Onun için zorluklar ve hastalıklar karşısında sabretmeyi becerebilmemiz gerekiyor. Hele, hele hastalık karşısında sabretmek, demire su vermek gibi bizim kişiliğimizi olgunlaştırır, kuvvetlendirir. Bunu yapabilmek de her kişinin değil, maneviyatı yaşamaya çalışan er kişinin karıdır.
Canlar,
Bizlerde şükür, sabır ve kanaat sıfır. Hastalığa sabredenin ecrinin, daha fazla olduğunu ah bir kavrayabilsek işin rengi değişecek. Günümüz insanı hep bedensel rahatsızlıklarının farkında. Sağlığımız kavuşmak için verdiğimiz mücadeleyi ruh sağlığımıza, gönlümüze göstermiyoruz. Bu bizim acı gerçeğimiz maalesef.
Bazen, benim hayat felsefem şu, diye başlayan cümleler kurarız ve peşinden prensiplerimizi sıralarız. Evet, insanın bir hayat felsefesi olması gerekir. Niçin varız bu dünyada? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Nasıl ve neye göre bu hayatı yaşıyoruz? Bütün bu soruların cevabı bizim hayat felsefemizi oluşturuyor aslında. Hayatın anlamını kavrayabilmemiz için bir kere şekle ve görüntü ye takılmadan gönül gözüyle Hak ve hakikati bulmamız gerekiyor. Görüntü hiçbir zaman ölçü olamaz. Suret ve şekil hakikati perdeleyebilir. "Eğer insan suretle insan olsaydı Ahmed' ile Ebû Cehil müsâvî (denk) olurdu." der Mevlana ve şöyle devam eder: "Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül semasında yüzlerce güneş görür. Fakat parmaklarınla gözlerini kapat; bir şey görebilir misin? İnsaf et. Sen görmüyorsun diye dünya yok değildir. Kusur ancak şom nefsin parmağında, kendine gel! Gözünden parmağını kaldır da ne istiyorsan gör!”
Bazen bizim hayır gördüğümüzde şer, şer gördüğümüzde hayır olabiliyor. Mevlâ en iyisini bilir deyip ona ısmarlamalıyız işlerimizi. Bir işi sebeplere yapıştıktan sonra Allah’u Teâlâ’ya havale etmek gerekmektedir.
Değerli Dostlar,
Kendinize dikkat edin. Her zaman söylediğimiz gibi, aman gönlünüze iyi bakın! Son olarak, duamız da şu olsun: “Rabbim, sen en iyisini bilirsin, hakkımızda her şeyin hayırlısını nasip et!” Âmin.
SAYGILARIMLA VESSELAM